Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin kendisi dahi, ezberleri bozuyor. Siyasette çok uzun zamandan beri görmediğimiz, alışık olmadığımız bir süreç yaşıyoruz. Erdal SARIZEYBEK’in ifade ettiği gibi, CHP ve MHP liderlerinin ortak bir aday belirlemesi bile “devrim” niteliğindedir. Cumhuriyet kadını Muazzez İlmiye ÇIĞ’ın yaptığı açıklamalar çok önemlidir. Dindar bir insanı tanımadan reddetmek, sanki ATATÜRK’ü onlara karşıymış gibi gösterebilir. Ayrıca bu tip dönemlerde, en başından itibaren doğru tavır geliştirebilmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu tavırlar belirlenirken, belli bir “mantık” çerçevesinde ve yaşadığımız süreci “gerçekçi” şekilde değerlendirmek en önemli çıkış noktalarıdır. 

Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İHSANOĞLU, bugün itibariyle yedi siyasal partinin desteğini arkasına almış durumda: CHP,MHP,DSP,BTP,BBP,DP,LDP. Siyasal partilerin bu uzlaşması, Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı iç ve dış politik tıkanmaya karşı, akılcı bir çözüm arayışıdır. Tabanlarından gelen yoğun tepkiye rağmen CHP ve MHP’nin bir uzlaşma arayışına öncülük etmeleri tam anlamıyla ezberleri bozan bir tutumdur. İlk kez Kemal KILIÇDAROĞLU ve Devlet BAHÇELİ, kendi siyasi kariyerlerini dahi riske atarak, Tayyip EERDOĞAN ve AKP iktidarının ülkeyi felakete sürükleyen politikalarına “dur” diyecek güçlü bir iradeyi ortaya konmuşlardır.

Bu arada çok ilginç gelişmeler oldu. Birbirine paralel düşüce yapısındaki Atatürkçü ve Ulusalcı yazarlar görüş ayrılığına düştüler. Gazeteler, gazeteciler, hatta eşler bile bölündü. Örneğin, Sözcü gazetesinden Emin ÇÖLAŞAN çatı adayına destek verirken, eşi ADD başkanı Tansel ÇÖLAŞAN karşı çıktı. Daha 30 Mart yerel seçimleri öncesinde atışmaya başlayan Aydınlık ile Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri, belirgin şekilde görüş ayrılığına düştüler. Cumhuriyet gazetesinden Hikmet ÇETİNKAYA’nın yazdıklarına büyük ölçüde katılıyorum. Çünkü bu “karalama-çamur atma” alışkanlığı değişmediği sürece, hiçbir çabanın sonuca ulaşmayacağını düşünüyorum. Daha dün Silivri’de yatan Tuncay ÖZKAN ve Mustafa BALBAY, ülkenin en sevilen gazetecilerinden Uğur DÜNDAR, Uğur MUMCU’nu eşi Güldal MUMCU nasıl da karalanıyor. Sanki bütün o bedelleri onlar ödememişler, o kara günleri yaşamamışlar gibi… Güldal MUMCU’nun 2012’de yayımlanan İÇİMDEN GEÇEN ZAMAN isimli kitabı oldukça etkileyici, çocuklarıyla bir anda sahte dostlukların içinde kalan bir kadının yaşama tutunma çabasını görüyorsunuz…

Uğur MUMCU’nun RABITA isimli kitabının bir yerinde Ekmeleddin İHSANOĞLU’nun adı geçiyor; İslami İlimler Araştırma Vakfı’nın yönetim Kurulu üyesi olarak. Kenan Evren, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in de isimleri geçiyor. Çok geniş, karmaşık, bir o kadar da sosyal bir yapıyı anlatan, başarılı bir eser. Aynı kitapta İsmail CEM’in 24.3.1987 tarihli yazısına yer verilmiş: “..hepimizin hakkı olan dinsel inançlarla, cumhuriyetin mantığını yıkmaya dönük, dış kaynaklı saldırıları birbirine karıştırmamak gerekir”. Ancak hakkındaki tüm iddialara, İhsanoğlu’nun daha doyurucu yanıtlar vermesi gerekmektedir. Maalesef şu ana kadar beklenen sorular kendisine tam olarak yöneltilmemiştir. 

Bu arada en hoşlanmadığım söylem “boykot” çağrısı oldu. Bu söylem ve eylem tarzı daha çok BDP’nin kullandığı bir taktiktir. Neyse ki çok tepki gören bu söylem son günlerde azalarak, yerini “sandığa gidin” çağrılarına bıraktı. 
CHP’li 6 milletvekilinin ayrı bir aday için imza vermesi, bulunduğumuz süreçte son derece hatalıydı. Ne olacaktı yani? CHP’nin yarısı diğer adaya mı çalışacaktı? Bu ülkede herkesin keyfine göre bir Cumhurbaşkanı bulmak her şeyden daha zor; özellikle AKP’nin oyu % 43 iken…

Geçenlerde Ertuğrul Özkök’ün yazdığı “Mağrur ve Mağdur” başlıklı köşe yazısındaki gibi, ben de Ekmel beyin kulaklarımıza “huzur” veren bir ses gönderdiğini düşünüyorum. Uzun zamandır ilk defa bir adam, “iktidardaki zat” gibi bağırmıyor, azarlamıyor ve bize neyi yapmamız gerektiğiyle ilgili emirler vermiyor. Ve hatta “kimi muhalifler” gibi yargılamıyor, önüne geleni vatan haini ilan etmiyor. 
Peki, Ekmeleddin İhsanoğlu seçilir mi? Ben ilk defa sonuca bu kadar yakın olduğumuzu hissediyorum; tabi sandığa gidilirse. Ancak sandığa gitmeyenler, yarınlarda Bahçeli veya Kılıçdaroğlu’ndan hesap sorma haklarını yitirebilirler.
 Ekmel bey seçilemese bile, muhalefetin güç birliğinin mümkün olduğunu kanıtlamış olacaktır. Bu da ileride daha sağlıklı adımların atılmasını sağlayabilir. 
Devlet BAHÇELİ:”Başbakan akıl sağlığını kaybetmiştir” demişti. Çok uzun bir zamandır ülkemizde stres ve gerginliklerle yatıp kalkıyor, televizyonları ele geçiren Başbakanın sesini bile duymaya tahammül edemiyoruz. Artık sadece sükunet, barış, huzur arıyoruz. Özellikle huzur…