Biz kendi ulusumuza ve vatanımıza sahip çıkmaz isek, tarihimizi başkaları dilinden okuruz… Vatanımızı altımızdan çekip alırlar… Haberimiz bile olmaz…
Bu gün bir alıntı paylaşmak istiyorum sizlerle…
Belki okuyanınız, dinleyeniniz olmuştur, okumayan kalmasın isterim bu konuşmayı… Bir kısmını aktarmaya çalışacağım… !00. yılında Çanakkale Zaferinin algılanması…
Maalesef ruhumuzu öldürmeye çalışıyorlar…
Yeniden diriltmemiz şart… Bir an önce…
Teşekkürler Çanakkale Belediye Başkanı…
 
***
Sevdalısını geride bırakıp, anasının nasırlı ellerini öpüp 100 yıl önce bizler için kavgaya tutuşanları, istikbalimiz için istiklal mücadelesi verenleri, savaştan barış çıkartanları, cumhuriyetimize önsöz yazanları anmaya geldiniz.
Beklendiğiniz topraklardasınız. Çanakkale’de değil çelikten kaledesiniz.
“Siperlerde bize de yer açın” diye haykıranlar, “dedeciğim biz geldik” diyenler, dünyadaki mahşerin 100 yıllık iftiharını yaşamaya hoş geldiniz.
 
MUSTAFA KEMAL KADAR OLMASA DA ACILARA ŞAHİT OLDUNUZ
Seyit Onbaşı kadar olmasa da ağır yüklerin altına girdiniz.
Anafartalar’da Mustafa Kemal kadar olmasa da, acılara şahit oldunuz, nice darboğazlardan geçtiniz. Mustafa Kemal gibi siz de kalbinizden vuruldunuz.
Artık siz de ÇANAKKALE’SİNİZ. Çanakkale sizsiniz.
BİZ DÜŞMANIN DÜMEN SUYUNA GİRDİK… Değerli konuklar,
100. yıl nedeniyle bu defa aziz şehitlerimize hitap etmek, onların manevi ruhlarına seslenmek istiyorum.
Ey bu topraklar için toprağa düşenler,
Bir hilal uğruna güneş gibi batanlar,
Siz kara toprağın üstünde de, altında da bir oldunuz,
Bizse ayrıştık, bölündük, hatta birbirimizi öldürdük.
Siz fakirlik içinde kazandınız,
Bizse, zenginleştikçe kaybettik.
Siz düşmanınızı bile kucağınıza aldınız,
Bizse dostumuzun dahi boğazına sarıldık.
Dün bir avuç yer ne kadar çok kişinin olmuş, bugün koskoca bir memleket ne kadar az kişinin kalmış, siz şimdi ebedi istirahatgahınızda uyuyorsunuz, bizse derin uykulardayız. Ve asıl uyuyan biziz.
Ve Seyit Onbaşı’ya sesleniyorum. Sen sadece 215 kiloyu değil koca Seyit, sen vatan yükünü de sırtlayıp kaldıransın. Oysa biz senin gibi ağır yüklerin altına giremedik. Kolayı seçtik, sana layık olamadık.
Sen düşmanın dümenini bombalarken, biz düşmanın dümen suyuna girdik. Takımıyla Yahya Çavuşa sesleniyorum.
63 kişilik birliğinle kenetlenip bir olan Yahya Çavuş, sen 2000 kişiye karşı destanlar yazansın.
Bizse senin gibi, takımın gibi zorluklara karşı bir olamadık.
12 Eylül’de bölündük, Sivas’ta yüreğimize ateşler düşürdük, Maraş’ta ve daha nicelerinde insanlığımızı öldürdük.
Sevdiğini geride bırakan kahraman, sen yârinin kokusunu, barutun kokusuna terk edensin.
Yar diye vatanını bilen, ölümü beklerken bile kadınına mektup yazıp, ruhum diye hitap edebilensin. Bizse kadınlarımızı hak ettiği yere getiremedik, Özgecan’ları ve daha nice kadınlarımızı hayatta tutamadık. Sen kadınına mektubunun arasında çiçekler gönderirken, biz gözlerinin altından morluğu, vücudundan karayı, yarayı eksik edemedik.
Sizlerin vücudundaki kurşunlar onur madalyanız, kadınlarımızın vücutlarındaki morluklarsa bizim utanç vesikamızdır. Biz erkek olduk, ama adam olamadık.
 
MUSTAFA KEMAL’E SESLENİYORUM
Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’e sesleniyorum.
Sen mektubunda düşmanların evlatları için “kahramanlar” diyensin, onların annelerine “gözyaşlarınızı dindirin” diye seslenensin. Değil yabancı anaların gözyaşlarını dindirmek, kendi analarımızın bile gözyaşlarını durduramadık.
 
 ***
Sözün özü “1915 Çanakkale ruhu” sınavından çok da başarılı çıkamadık. Ama çok şey öğrendik. Nusret senden öğrendim. Merminin mertlikle, tüfeğin yürekle boy ölçüşemediğini siz atalarımızdan öğrendim.
Çanakkale’de, küllerinden yeniden doğmayı prangaları kırıp, yeniden ayağa kalkmayı öğrendim. Bir tek şeyi anlayamadım. Ey büyük Atatürk, seni anlayamayanları anlayamadım.
 
 ***
Ey analarının gonca gülleri ve babalarının koç yiğitleri gene de üzülmeyiniz ve huzur içinde uyuyunuz. Sizlerin huzurunda diyorum ki, Anafartalar’da ki gibi Türkiye’ye hücum da etseler, Arıburnu gibi direniriz. Conkbayırı’ndaki gibi kalbimizden şarapnelle de vurulsak,
Namazgah Tabyası gibi topla da dövülsek, Çimenlik Kalesi gibi dik, Kilitbahir Kalesi gibi sağlam dururuz.
57. Alay gibi gerektiğinde son neferimize, son nefesimize kadar mücadele ederiz. Siz Şehitlerimiz ne Çanakkale’si, tarihimizde de, yüreğimizde de, ruhumuzda da iz bıraktınız.
Aziz şehitlerimiz size söz;
Meriç kıyısındaki minicik bir kum tanesinden, Ağrı Dağı’nın yamacındaki yabanı bir ota kadar her yere barış istiyoruz.
Sinop’ta şu anda sahile vuran bir dalganın köpüğünden, Hatay’ın Kızılcat Köyü’nde açan çiçeğe kadar her şeyde barış istiyoruz.
İstiyoruz ki; etrafımızdaki çember daralmasın, barış ve özgürlük nefes alsın... Biliyorum ki; şehitlerimizin mezarlarında ki her bir kitabeyi öpen Çanakkale rüzgârı, koparılmış güller gibi solan kahramanlardan her yere barış taşıyacak.
Biliyorum ki; 100 yıl önce kavuşma hayallerinin eriyip kul olduğu bu yerden, barış adıyla bir kıvılcım yanıp, çoban ateşiyle dağları dolaşacak. Bunun için biz de siz şehitlerimiz gibi;
ekmeğimizden tasarruf edeceğiz, ama şerefimizden asla candan olacağız, yardan olacağız, ama özgürlük ve barış kokan bir dünyadan asla biz de sizler gibi; düşmanımızı kucağımızda taşıyacağız, ama sırtımızda asla.
Son nefesimizi tüketeceğiz, ama onurlu mirasınızı asla. Bedenimizi çiğnetiriz, ama özgürlük ve barış yeminimizi asla.
Ey aziz şehitlerimiz,
Siz toprağın altındakiler, biz üstündekilere ilham olsun. Bükülmez bileklerinize, korku bilmez yüreklerinize selam olsun. Özgürlük için toprağa düşüp, toprak olan siz şehitlerimizin ruhları şad olsun.
 
***
Tarihimize, değerlerimize değerlilerimize, gerektiği gibi sahiplenmeliyiz… Çocuklarımıza Japonların Hiroşima’yı anlattığı gibi bizde Çanakkale’yi öğretmeli anlatmalıyız… Bu vatan üç beş kuruşa alınmadı, her santiminde şehitlerimizin ruhu var…
Kalın Sağlıcakla__Çanakkale Ruhuyla_