Hayatım boyunca unutmayacağım, bulduğum cevaplarla yetinmeyeceğim en anlamlı soru: "Çanakkale nedir?"
Çanakkale haykırıştır, ana babaya, evlada, sevgiliye özlemdir. Bir yudum suya, bir avuç üzüme, uykuya hasret kalmaktır, Çanakkale. Yokluktur, yoksunluktur da liselilerin, tıbbiyelilerin, bitip tükenen bir milletin küllerinden doğuşudur, Çanakkale.
Dur Yolcu!
“Bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver bu sessiz yığın, bir vatan kalbinin attığı yerdir.”
Çanakkale için yazılmasa da; bu dizeler, Çanakkale'yi ifade edebileceğimiz en güzel dizelerdir. Etin çeliği ezdiği, etten duvarların örüldüğü ama yinede yıkılmamanın yok olmamanın resmidir, Çanakkale. Kimilerine göre İstiklalin temellerinin atıldığı yazılmış en büyük destan; kimilerine göre, gerileyişimizin nedeni, en büyük stratejik hatadır, Çanakkale. Her ne olursa olsun Milli Şuurumuzun oluşacağı yerdir, Çanakkale. Yeniden doğmak gibi, dirilmek gibi Çanakkale'yi solumak… Umudun adı, inancın ta kendisi Çanakkale… Metrekareye altı bin merminin, 50 ölünün düştüğü, onca donanıma, teknolojiye meydan okumanın; cesaretin gösterildiği yer, Çanakkale. Her Türk Vatandaşı'nın okul çağına gelince ve erişkinliğe ulaşınca ziyaret etmesi gereken yer, Çanakkale.
Gelelim bugüne; içimizin dolup taştığı, milli bilincimizin uyandığı yer, Çanakkale... Bu topraklar neden sahipsizmiş gibi muamelelere maruz kalmış, neden tahrip, talan edilmiş, Atatürk, Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş dışındakiler neden adsız kahramanlar olarak anılmaktalar? Bir mermer taşının üzerindeki hatalar neden bürokrasiye takılıyor? Yüzbaşı Kadrilerin şehit düştüğü Kireçtepe'deki şehitlik, Seddülbahir Kalesindeki ilk bombardıman şehitliği neden bakımsız bırakılmış? Çanakkale Şehitler Anıtında yer alan müteahhit firma tarafından Milli Park Müdürlüğüne teslim edilmemiş sembolik şehitlik, neden kimliği belirsiz kişilerce tahrip edilmiş? Neden alandaki topların içi çöplerle dolmuş? Daha vahimi gezi güzergahı içindeki dökülen anıtın yanı başında ne acıdır ki; şu sözler yazılmış: “ Anıt ve çevresine yaklaşmak yasak ve tehlikelidir.” İçimi daha burkan bir tabela yazısı; Çimenlik Kalesi girişine yazılmış. Giriş ücreti dışında, çekim 16 lira. Fotoğraf çekimi 8 lira. Tarihim satışa çıkarılmış; seyrediyorum...
İntepe Beldesindeki toplar çürümeye bırakılmış. Seyit Onbaşı'nın heykeli orijinaline uydurulamamış. Savaş sonrası 1919'da işgal kuvvetleri Gelibolu'yu ele geçirdiğinde birçok anıtımızı yok etmiş, kendileri her geçen gün yenilerini dikmişler. Peki; biz neden bunun hesabını hiç sormadık? Hep iyi niyet gösterilerinde bulunduk. Anıtlarla birlikte üzerlerinde ki bilgilerde yok edilmiş olmuyor mu? 40 yılda 14000 hektar alan yanmış, kimlere bedel ödetilmiş? Yol çalışmalarında mühendis çalışmamış mıydı, kod farkını gidermek için dolgu toprağı gerekince; iş makineleri dolgu toprağını bu 10000 zayiatın verildiği bölgeden mi almalıydı?
Kanlısırt'tan sonra Kırmızı Tepe'de İngiliz siperlerini ve tünellerini İngilizler koruyabilmiş, 1994 yılındaki büyük yangından sonra ağaçlandırma çalışmalarıyla kapatılan siperlerimizi biz kendi topraklarımızda koruyamamışız. Ne üzücü. Bombasırt'ta 27. Alay'ın siperlerini aradınız mı? Otoparka dönüştürülmüş... Tarih kitaplarını su gibi içip de rehbersiz aradıklarınızı bulabileceğinizi sanmayın sakın!..
Daha da içimizi burkan bir öykü var: Binbaşı Mahmut Sabri'nin akıbeti bilinmeyen yeri belli olmayan yetmişe yakın askerinin hazin sonu… "Yaralıdırlar. Yardım beklemektedirler; ama nafile. Yardım bir türlü gelmemekte, bir an önce orayı terk etmeleri gerekmektedir. “Askerlerine merak etmeyin en kısa zamanda sağlık ekipleri sizi almaya gelecekler.” der. Bir kuru ekmek ve tayın bırakarak ve askerlerin yakalarına kötü İngilizcesiyle “Türk Askeridir, eziyet etmeyiniz.” yazarak; Binbaşı Sabri oradan ayrılır. Hala öğrenilememiştir askerlerin hazin sonu.
Sayın Gürdal Uğur'un ifadesiyle;
ONLAR; Dünyanın öbür ucundan gelip yenildikler bir savaşa bu kadar ilgi gösterirken ne hazindir ki,
BİZLER; burnumuzun dibindeki tarihimizin, en şanlı zaferini yazanların yattığı yerleri bilmiyoruz. Sadece, cehaletin insanları nasıl çirkinleştirdiğini görüyoruz. Dahası var; savaş gazisi Nusrat Mayın Gemisi… Uzatılıp yük gemisi olarak kullanılırken batmış. Çürümeye terk edilmiş, Tarsus Belediyesi hayat vermiş gemiye. Şu anda Tarsus'un Mersin çıkışında müze olarak Çanakkale Parkı'nda sergileniyormuş. Yazık Kültür Bakanlığı, Mersin Hastanesi, Kızılay… Ne yapacağını bilememişler!
Yaşadıkları gibi öldüler, mütevazi… Talancıları, iş makinelerini beklememişlerdi; onlar Mustafa Kemalin evlatlarını bekliyorlardı. Yattıkları yer ışıkla dolsun, bizden onlara selam olsun. Selim Meriç hocam sorunuzla, sitenizle bize ışık oldunuz. Yolunuz açık olsun. Syozenc
NOT: Bu makale mart 2011 yılında yazılmıştır....