Ramazan’ın sonuna geldik. Ekranlardaki programlar yine evlere şenlikti. Kur’ân ayında her zamankinden daha fazla öne çıkması gereken konu vahiy olmalıyken, yine hikâyeler ve hikâye anlatıcıları ön plandaydı. Filanca kişi şunu demiş, falanca kişi şunu anlatmış; şu sahabeden şunlar rivayet edilmiş; miş, miş, miş…
Miş’li geçmişe indirgendi Kur’ân…
Sayın halkımızda ise yıllardır hiçbir şey değişmemiş; sorular hep aynı;
“Denize girersem orucum bozulur mu?”, Aptes alırken kazayla ağzıma su kaçarsa orucum bozulur mu?”, “Sakız çiğnersem orucum bozulur mu?” v.s, v.s…
Yaşar Nuri Öztürk’e rahmet olsun; nasıl kızardı bu sorulara. “Okumuyor!” derdi. “Açıp okumamış bir kere Kur’ân’ı!”
Hikâyecilerin yanı sıra bir de “ilahiyat sanatçıları” çıkmış! Neredeyse değme pop sanatçılarına taş çıkartacak albümlere imza atmışlar. Bir ilahiyat piyasası oluşmuş ki değmeyin gitsin! Programın sunucusu soruyor; “Yeni albüm ne zaman çıkacak inşallah?” Cevap, “Stüdyo çalışmalarına başladık, yakında çıkacak Allah’ın izniyle…”
Din üzerinden kazanç sağlama…
“Kur’ân, Ses yarışmalarının güftesi haline getirildi”
Bu yıl Ramazan ayına, TRT’ de yayınlanan “Kur’ân Okuma Yarışması” damga vurdu. Bazılarını izledim. Harika sesli hafızlar, çeşitli makamlarda Kur’ân okudular. Mealler de alt yazıyla verildi. Buraya kadar her şey çok güzel ve anlamlı ama o jüri üyeleri yok mu? Sanırsınız Acun’un programında popstar yarışması sunuyorlar. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez bile rahatsız olmuş ki; , “Kuran, ses yarışmalarının güftesi olarak kullanılacak bir kitap değildir" eleştirisini getirdi. Ama kim takar Diyanet’in başını; en tepedeki patron itiraz etmedikten sonra… Nitekim eleştiriler için ne dedi? “Kulak asmaya gerek yok!”
Yarışmanın en rahatsızlık veren kısmı, başarılı hafızlara altın ödülü verilmesi oldu. Bırakın eleştirenlerin kulak arkası edilmesini, daha vahim bir şey yapıldı; Kur’ân’ın bu konudaki uyarıcı ayetleri de kulak arkası edildi;
“…Benim ayetlerimi az bir bedel karşılığı satmayın. Ve yalnız benden sakının.” (Bakara, 41)
Bakara Suresi, Kur’ân hizmetinin bedelsiz olacağı uyarısında bulunuyor. Birilerinin geçmişte dediği gibi, “hakara, makara” yapmıyor; direkt olarak uyarıyor…
Elbette her emeğin bir nimeti, her gayretin bir ödülü olacaktır. Bu Kur’ân’a gönül vermiş pırıl pırıl gençler için verilecek başka ödüller mutlaka vardır. Ama Kur’ân ayetlerini güzel okuyana ödül olarak altın verilmesi, bizim anladığımız Kur’ân’ın anlayışına tamamen terstir. Bir şey daha; yarışmada Kur’ân o kadar çeşitli makamlarda okundu ki; insan düşünmeden edemiyor; Kur’ân’ın lâfzının okunması bu kadar zor mu olmalı? Acaba Hz. Muhammed (S.A.V.) Kur’ân okurken böylesine uzatarak, ses tellerini çatlatırcasına bağırarak mı okurdu? Yoksa, hiç sağa sola eğip bükmeden, dümdüz, ağır ağır ve tane tane mi okurdu?
Sormak gerekmez mi? Kur’ân lâfzıyla değil, anlamıyla yani içerdiği İlâhi mesaj ile ön plana çıkması gereken bir kitap değil midir? Kur’ân, anlaşılmak üzere gelen bir hayat kitabı değil midir? Kur’ân, bu işi âdeta eğlenceye dönüştürmek ve Kur’ân’ın etrafında yaygara koparmak, Görmez’in dediği gibi, “ ses yarışmalarının güftesi olmak” için mi indirildi?
Yoksa şu ayetin bu olayla bir ilgisi yok mudur?
“Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur’ân ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçısı…” (En’am, 70)
Evet, bir Kur’ân ayını daha geride bıraktık ama Kur’ân’ı hayatımıza yine indiremedik. Bu kez de ses yarışmalarına mahkûm ettik.
Rabbim, bizi peygamberimizin şikâyetçi olduğu şu ayetin muhatabı olanlardan eyleme; Âmin.
“Resul de şöyle der: “Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur’ân’ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular.” (Furkan, 30)
Kur’ân’ı hayatımıza alabildiğimiz Ramazan’larda buluşmak dileğiyle, bayramınız kutlu olsun.