Sevgili anne ve babalar hep işimize gelir değil mi? Henüz bir yaşını bile doldurmamış bir çocuğu televizyonun karşısında oturtmak.
Hatta henüz emekleme çağında olan bir bebeğe çizgi film oynatılan bir kanalı açıp sonra da başka işlerle meşgul olmak sanki bebekten kurtulmak istemek gibi bir şeydir.
Üstelik son yıllarda moda olan şifreli televizyon paketlerine sırf çocuk için abone olmak bile işimize gelir. Öyle ya adamlar artık uzmanlaştılar. Çocuk kanalları ile bebek kanalları bile farklı artık.
Yarınımız ve her şeyimiz olan çocukları televizyonun esiri yapmak için elimizden geleni ardımıza koymayız. Hep işimize gelir çocuğu televizyonla baş başa bırakmak.
Hatta bu çizgi filmlerin pek çoğunun eğitici olduğuna bile inandırırız kendimizi. Her ay para vererek aldığımız çocuk kanallarını izlemesinden de zevk alırız.
Oh ne ala benim çocuğum özel çocuk kanallarını izliyor türünden de elaleme caka satmaya kalkarız.
Geleceğimiz olan yavrumuzu kıdım kıdım televizyonun esri yapar çıkarız. Aslında yavrucağızın bize en çok ihtiyacı olan gelişme döneminde geleceğini karartmaya başlarız.
Tabii ki ana kucağı yerine televizyonun kucağına itilen çocuklarda ister istemez kanal geçişlerinde çocuk ruh yapısının taşıyamayacağı ağır görüntülerle baş başa kalır zamanla.
Ve sonra tehlike çanları çalmaya başlar. Ve gün gelir ailede otorite olması gereken ebeveynlerin yerini otorite olan çocuklar alır.
Siz isteseniz de iş işten geçmiştir. Televizyonun esiri olan çocuk ailede yeni bir güç olma yolunda ilerlerken dengeler değişmekte ve çatışmalar başlamaktadır.
Çatışma dedim de aklıma geldi. Geçtiğimiz günlerde okulda veli toplantısına katıldım.
“Televizyona sınır getirin, yaşına uygun olmayan programları izlemesine müsaade etmeyin” diye ısrarla anlatmaya başladı öğretmen.
Sonra bir veli çıktı ve “Ne yapayım hocam; gücüm yetmiyor, çocuğu televizyonun karşısından kaldıramıyorum. Televizyonun kumandasını eline alıyor ve saatlerce televizyon seyrediyor.”
Bakınız dedi öğretmen “Sizin çocuğunuz sabah ilk saatlerde sınıfta uyuyor. Uykusuna dikkat etmelisiniz” diyerek sözlerine devam etti.
“Hocam olmuyor. Ağlıyor ve sızlıyor. Gece saat 12 de zor yatırıyorum” diye serzenişlerine devam etti öğrenci velisi.
Evet, son derece dramatik bir tablo yaşanılan.
Sonuçta çocuğa planlı bir yaşama biçimi verememiş bir ebeveyn, Televizyonun kumandasını elinden düşürmeyen ve yaşına uygun olmayan programlar izleyen ve uyku düzeni bozuk gece saat 12 de yatan ve sınıfta uyuyan bir çocuk düşünün.
Son derece sorumsuz ve düzensiz bir yaşam biçimi neticesinde okuldaki öğretmenden medet ummak gibi son derece trajik bir vaka.
Henüz bu başlangıç, yarın bu olumsuz tutum ve davranışlara bilgisayar tutkusu ortak olacak muhtemelen.
Her anne ve baba aslında bir öğretmendir.        
Bu sorumluluk bilinci ile hareket etmek ve yarınlarımız için ne yapabilir ve çocuğumuzu yarınlara nasıl hazırlayabiliriz sorumluluğunu almak varken.
Ne yapayım beni dinlemiyor ve televizyonun karşısından kalkmıyor, yat diyorum yatmıyor feryatları neticesinde şunu unutmayınız ki yarın çok geç olacaktır
Sevgili anne ve babalar hep işimize gelir değil mi? Henüz bir yaşını bile doldurmamış bir çocuğu televizyonun karşısında oturtmak.
Hatta henüz emekleme çağında olan bir bebeğe çizgi film oynatılan bir kanalı açıp sonra da başka işlerle meşgul olmak sanki bebekten kurtulmak istemek gibi bir şeydir.
Üstelik son yıllarda moda olan şifreli televizyon paketlerine sırf çocuk için abone olmak bile işimize gelir. Öyle ya adamlar artık uzmanlaştılar. Çocuk kanalları ile bebek kanalları bile farklı artık.
Yarınımız ve her şeyimiz olan çocukları televizyonun esiri yapmak için elimizden geleni ardımıza koymayız. Hep işimize gelir çocuğu televizyonla baş başa bırakmak.
Hatta bu çizgi filmlerin pek çoğunun eğitici olduğuna bile inandırırız kendimizi. Her ay para vererek aldığımız çocuk kanallarını izlemesinden de zevk alırız.
Oh ne ala benim çocuğum özel çocuk kanallarını izliyor türünden de elaleme caka satmaya kalkarız.
Geleceğimiz olan yavrumuzu kıdım kıdım televizyonun esri yapar çıkarız. Aslında yavrucağızın bize en çok ihtiyacı olan gelişme döneminde geleceğini karartmaya başlarız.
Tabii ki ana kucağı yerine televizyonun kucağına itilen çocuklarda ister istemez kanal geçişlerinde çocuk ruh yapısının taşıyamayacağı ağır görüntülerle baş başa kalır zamanla.
Ve sonra tehlike çanları çalmaya başlar. Ve gün gelir ailede otorite olması gereken ebeveynlerin yerini otorite olan çocuklar alır.
Siz isteseniz de iş işten geçmiştir. Televizyonun esiri olan çocuk ailede yeni bir güç olma yolunda ilerlerken dengeler değişmekte ve çatışmalar başlamaktadır.
Çatışma dedim de aklıma geldi. Geçtiğimiz günlerde okulda veli toplantısına katıldım.
“Televizyona sınır getirin, yaşına uygun olmayan programları izlemesine müsaade etmeyin” diye ısrarla anlatmaya başladı öğretmen.
Sonra bir veli çıktı ve “Ne yapayım hocam; gücüm yetmiyor, çocuğu televizyonun karşısından kaldıramıyorum. Televizyonun kumandasını eline alıyor ve saatlerce televizyon seyrediyor.”
Bakınız dedi öğretmen “Sizin çocuğunuz sabah ilk saatlerde sınıfta uyuyor. Uykusuna dikkat etmelisiniz” diyerek sözlerine devam etti.
“Hocam olmuyor. Ağlıyor ve sızlıyor. Gece saat 12 de zor yatırıyorum” diye serzenişlerine devam etti öğrenci velisi.
Evet, son derece dramatik bir tablo yaşanılan.
Sonuçta çocuğa planlı bir yaşama biçimi verememiş bir ebeveyn, Televizyonun kumandasını elinden düşürmeyen ve yaşına uygun olmayan programlar izleyen ve uyku düzeni bozuk gece saat 12 de yatan ve sınıfta uyuyan bir çocuk düşünün.
Son derece sorumsuz ve düzensiz bir yaşam biçimi neticesinde okuldaki öğretmenden medet ummak gibi son derece trajik bir vaka.
Henüz bu başlangıç, yarın bu olumsuz tutum ve davranışlara bilgisayar tutkusu ortak olacak muhtemelen.
Her anne ve baba aslında bir öğretmendir.       
Bu sorumluluk bilinci ile hareket etmek ve yarınlarımız için ne yapabilir ve çocuğumuzu yarınlara nasıl hazırlayabiliriz sorumluluğunu almak varken.
Ne yapayım beni dinlemiyor ve televizyonun karşısından kalkmıyor, yat diyorum yatmıyor feryatları neticesinde şunu unutmayınız ki yarın çok geç olacaktır.