Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler insanlığın geleceğini etkileyecek değişimleri gündeme getiriyor, yakın gelecekte güncelimiz haline getirecek görünüyor. Bu değişim süreci iyimser ve kötümser senaryolar üzerinden ortaya çıkacak yapıyı değerlendirmeyi gerekli kılıyor. Esasen geçmişteki deneyimler, yaşanmakta olan değişimle ilgili yeni gelecek senaryolarını ortaya koymayı gerekli kılıyor.

İyimser bir senaryo olarak; gelişmelerin insanlığın geleceğini iyileştireceğini, bilim ve teknolojinin insanlık için faydayı öne alan bir anlayışla gelişmelere kapı açacağı şeklinde örneklenebilir. Kısaca “Bilgelik Çağı” (age of wisdom) olarak adlandırabileceğimiz bu çağda insan ve insanlık için iyi ve doğru uygulamaların hakim olduğu bir yaşam biçimi hedeflenebilir. Bu süreci ifade eden bir tanımlama olarak “İyi­le­rin Zir­ve Ça­ğı” da kullanılabilir.

Ge­liş­menin sü­rek­li­liği kadar esas önemli olanın ge­liş­me­nin ivmesini artırmak olduğu açıktır. Tabi ki bunun için başta insan kaynaklarını olmak üzere tüm kaynakları ve za­ma­nı et­kin kul­lan­ma ve değişimi yönetme becerisine sahip olmak hayatidir. Tek­no­lo­ji üret­mek esasen re­ka­be­tin, re­ka­bet kalkınmanın, ge­liş­me ise de­ğe­r artışına yol açan etkenlerin organizasyonudur. Üretilen de­ğerin, iktisadın en önemli uğraş alanları arasında yer alan top­lu­msal re­fa­hı yük­selt­mek ve refaha katkı sağlamak yönünde kul­la­nılması ise esastır. Böylece refahın artırılması ve artan refahın yaygınlaştırılması söz konusu olabilir. UNESCO İstatistik Enstitüsü (UIS) verilerine göre dünya Ar-Ge harcamalarının yüzde 80'ini 1 ülke gerçekleştirmektedir. Özellikle Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'nin (SDGs) bir parçası olarak, ülkelerin 2030 yılına kadar kamu ve özel Ar-Ge harcamaları yanında araştırmacı sayısını da artırma kararı vermiş olmaları, gelecekte farklı gelişmişlik düzeyindeki ülkelerin Ar-Ge harcamalarını artırarak toplumlarının daha fazla fayda sağlamalarına yol açacak küresel bir değişim hareketinin de habercisi olarak kabul edilebilir.

Sanayi 4.0 ve Toplum 5.0

İlk olarak 2011 yılında Almanya’da Sanayi 4.0(Industry 4.0) olarak paylaşılan ve dördüncü sanayi devrimini döneminin başladığına dikkat çeken açıklamadan 5 yıl sonra Japonya Toplum 5.0(Society 5.0) kavramını dünya teknoloji gündemine sunmuştur. “Beşinci Bilim ve Teknoloji Temel Planı” ile açıklanan Toplum 5.0 teknolojik gücü doğru yönetecek akıllı toplum felsefesini içermekte, siber ve fiziksel alanı yüksek düzeyde entegre eden “süper akıllı toplum(super smart society)” olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu yaklaşımda topluma odaklanan bir sistematik esas alınmaktadır(Cabinet Office, 2020; Anonim, 2020). Bu çerçevede Toplum 5.0 felsefesi ya da Süper Akıllı Toplum anlayışı; “toplumun yaş, cinsiyet, bölge veya dil gibi çeşitli farklılıklarını dikkate almaksızın toplumdaki bireylerin çeşitli ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olarak gerekli ürün ve hizmetleri ihtiyaç duyan kişilere yeterli miktarda sağlayarak ve karşılayarak, tüm insanların yüksek kaliteli hizmetler alabileceği, rahatlık ve refah içinde bir hayat yaşayabileceği bir toplum düzenini hedeflemektedir. Buna göre “teknoloji bir tehdit değil aksine topluma yardımcı olan bir araçtır ve toplum bilimsel ve teknolojik yeniliklerin yol açtığı dönüşümleri özümsemiştir. Birey ve toplumun dijital dönüşüm çağına ve dördüncü sanayi devrimine uyum sağlamak yönünde rehberlik söz konusudur(Harayama, 2020).

Teknoloji ve Toplumsal Düzen Etkileşimi

Dünden bugüne teknolojideki gelişmeler üretim biçimine ve aşamalarına dolayısıyla iktisadi yapı yanında sosyal yapı üzerine de etkide bulunmuştur. Özellikle düşünce ve akıl oku­yan sis­tem­ler­in, insan gibi öğrenen makinelerin gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla insan ve toplumsal düzen üzerine teknolojik değişmenin etkisi daha da artacaktır.

Geleceğe yönelik ortaya konulacak tasarımlar içinde mutlaka insan temelli süreç tanımlamaları olacaktır. Ancak Sanayi 4.0’ın sağlayacağı dijital teknoloji uygulamaları bireyin ve toplumun uyumunu sağlamak üzere rehberlik etmeyi hedefleyen Toplum 5.0 yaklaşımının yeterli olamayacağı açıktır. Tabi ki dördüncü sanayi devrimi teknolojileri insanın refahına zemin hazırlayabilecek bir potansiyeli de ifade etmekteyse de, bireyden ziyade insanlığın faydasını öne alan “İyilerin Zirve Çağı” ya da “Bilgelik Çağı” gibi bir dönemin hedeflenmesi gerekiyor(Özçatalbaş, 2012). Bilişime dayalı olarak üretilen “insan okuyan teknolojiler” bu çağın temel altlığını oluşturacak görünüyor. Bu çerçevede bilgelik çağı; her in­sa­nın "ni­ye­tinin saptanması ve ni­ye­ti­nin saf­lı­ğının" oku­nması varsayımına dayanmaktadır. Bu ise bir bakıma Rumi’nin sekiz yüzyıl önce yazdığı Mesnevi(1268)’sinde ortaya koyduğu felsefi yaklaşımın, yani “insanın olduğu gibi görünmesi” beklentisiyle ilişkilendirilmektedir. Böylece bu yaklaşım Rumi’nin yedi öğüdünden hareketle İnsan 7.0 olarak ifade edilebilir ve bu şekilde güçlü bir felsefi bir temelin de oluşturulması mümkündür. Dolayısıyla bu yeni dönem, Sanayi 4.0, Toplum 5.0 ve hatta İnsan 5.0’dan daha ileri bir sürüm olarak İnsan 7.0 ile ifade edilebilir.