Ordu bizim ordumuz, savaşan bizim askerlerimiz, yitirdiğimiz canlar da öyle. Peki, harekatın beyni kim?

Libya lideri Muammer Kaddafi 2011 yılında linç edilerek öldürüldükten sonra sıra diğerlerine de gelecekti. Nasıl olsa Irak’ta yıllarca kan akıttıktan sonra, Arap Baharı adını taktıkları düzmece senaryoyla topyekun karıştıracakları Ortadoğu’da yeni devletçikler kuracak, eski devletleri iskambil kağıdı kuleleri gibi teker teker yıkılacaklardı. Suriye’de Esad’ı devirebilselerdi, ülke tamamen yerle bir olacak ve sıra İran’a gelecekti. Hesaba katılmayan durum ise nihai hedefin, Türkiye’nin zayıflatılarak Orta Asya’ya kadar uzanan geniş coğrafyadaki tüm enerji kaynaklarını, ABD ve yardakçısı emperyalist devletlerin ele geçirme çabasıydı.

Emperyalist devletler dış politikalarını uzun vadeli yapıyorlar, son dönem Türkiye’sindeki gibi bir seçimden diğer seçime kadar değiştirmiyorlar. İsrail gibi sadık dostlar bulup enerji kaynaklarını dünyanın bir avuç zengin şirketi ele geçirsin diye on yıllardır yaptıkları zalimliğe devam ediyorlar. Bunlar bildik konular zaten. Asıl anlam veremediğimiz şey, AKP Hükümeti’nin nasıl olup da devlet aklını bir kenara itip, ülkeyi Suriye bataklığının kıyısına getirmiş olması…

Zamanlama çok önemlidir. Suriye’de “güvenlik koridoru oluşturma” fikri çok daha önce ortaya atılmıştı ve olması gerekiyordu. Koridor, Suriye’den Türkiye’ye “büyük göç dalgası” gelmeden çok önce oluşturulmalıydı. Hatta onun öncesinde AKP Hükümeti, yanlış Suriye politikasında ABD’nin değil Rusya, Çin ve Suriye’nin yanında yer almalıydı. Şayet böyle olsaydı, Suriye kendi içinde bu denli yıkıcı bir iç savaşa sürüklenmezdi. Dolayısıyla Türkiye’nin sınırları kontrol altında tutulur, dört milyon Suriyeli Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmazdı.

Hem partisini hem ülkeyi tek başına yönetmeye çalışan Tayyip ERDOĞAN, neredeyse ortak aklın olmadığı bir düzen yarattı. Destekçisi MHP lideri Devlet BAHÇELİ, Erdoğan’ın sırtına her defasında taşıyamayacağı bir yük daha verdi, onu tek adamlığa taşıdı. Ortak akıl yok edildi, yetişmiş devlet adamları devre dışı kaldı. İç ve dış politikada hata üstüne hata yapıldı.

Barış Pınarı adı verilen harekata dair ABD Başkanı TRUMP, kendisiyle yapılan anlaşmaya sadık kalınması uyarısında bulundu. Anlaşmanın içeriği bilinmiyor. ABD Türkiye’ye yaptırım hazırlığında, AB ülkeleri zaten harekata karşı, Arap ülkeleri bile Türkiye’yi kınadı. Hatta Türkiye’nin İsrail’e karşı yıllardır destek verdiği Filistin bile… Macaristan, İspanya ve Katar dışında net bir destek açıklaması yok. Rusya Devlet Başkanı PUTİN’in IŞİD konusunda endişeleri var. İran Cumhurbaşkanı RUHANİ, Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapıyor. Rusya ve İran en başından beri ESAD rejimini destekliyor, Türkiye’nin başında bulunan AKP Hükümeti ise Esad’sız Suriye politikasından vazgeçmiyor.

Sonuçta dün bir, bugün iki… Asker ve sivil vatandaşlarımızın ölüm haberleri gelmeye başladı. Bu harekata dair ciddi endişeler var… Her ne olursa olsun, Türkiye elbette sınırlarını korumak zorunda, güvenlik tedbirlerini almak zorunda, gelmesi muhtemel “yeni bir göç dalgasının” önünü almak zorunda…

Ancak bu harekat; bir iç politika malzemesi yapılırsa, PKK/YPG’li teröristlerden boşalan bölgeye IŞİD unsurları yayılırsa, Türk askerinin kanı yok yere akıtılırsa, ABD’nin YPG’li teröristlere verdiği silahlarla bu ülkenin sivilleri öldürülürse ve Türkiye sonuç alınamayan Suriye bataklığına daha da sürüklenirse bunun bedeli ağır olur.

Bugün, başımızda Bülent ECEVİT gibi bir lider yok. Kıbrıs’a Barış Harekatı yapıp, doğru sonuç aldığımız dönemde yaşamıyoruz. Sonumuz hayrola…