Televizyonun karşısındayım, ekranda Başbakan… Başka kanala geçiyorum yine o; kanal gezmeye devam ediyorum, her yerde o…Sayıyorum, tam 11 ulusal kanal, konuşmasını canlı olarak veriyor. Çaresiz dinleyeceğiz! 
Gözlerimi kapıyorum… Zira onun öfke ve kin saçan yüzüne artık tahammül edemiyorum…
Başbakan konuştukça konuşuyor, konuştukça coşuyor…Karşısındaki kalabalığı gördükçe  söylemleri daha da acımasız hale geliyor ve bir anda sarf ettiği bir cümle karşısında irkiliyorum.  MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi hedef almış, özel hayatından vuruyor.
“Aile nedir bilmez, çoluk çocuk ne demektir anlamaz”
(!)
Siyasi rakiplerinizi icraatlarından dolayı eleştirirsiniz; söylemlerinden dolayı sinirlenir, karşılık verirsiniz. Politikanın bir gereğidir rakip partinin üzerine yürümek ama iş özel hayata gelince orada biraz durup düşünmek gerekir. 
Hoş! Vatandaş olarak günümüz siyasilerinin siyasette belden aşağıya vurmasına, kasetlerle özel hayata saldırmasına, analara sövmesine, kadınlara hakaret etmesine, vatandaşına “Gavat” demesine o kadar alıştırıldık ki,  Başbakan’ın, MHP liderine sarf ettiği bu sözler pek çoğumuzun dikkatini çekmedi. Ancak bu cümlede ağır anlamlar yüklü; Başbakan MHP liderini bekârlığı ve çocuksuzluğu üzerinden vuruyor.
Aile ne anlama gelir, çocuk nedir bilmez diyerek, Devlet Bahçeli’nin belki de bir yarasına on parmağını batırarak, canını acıtmaya, yarasını kanatmaya çalışıyor.
Son derece acımasız bu cümleler sadece Devlet Bahçeli’yi değil, onun durumundaki binlerce, on binlerce çocuksuz insanın da yarasını dağlıyor. 
Bir eş ve anne- baba olamamış binlerce insanın gönlünü kırıyor,  onulmaz yaralar açıyor…
Kendi dört çocuğu ile övünüp, çocuksuz MHP liderini bu özelliği nedeniyle yerden yere vuruyor.  Allah, Kur’an, din, iman, türban diye diye, kin ve nefret saçmak, bir Müslüman’a yakışmıyor. Hele de bir Başbakan’a hiç yakışmıyor… 
Evli olmamak, çocuk sahibi olamamak; ailenin ve çocuğun ne anlama geldiğini bilmemek anlamına gelmiyor. Bahçeli ve onun durumundaki tüm insanlar gökten zembille inmediler. Onları da bir ana doğurdu; onlar da bir aile ortamında ana-baba ve kardeşleriyle birlikte büyüdüler. Peygamberimizin eşi Hz. Aişe’nin de çocuğu yoktu ancak o kadar cömert ve merhametliydi ki, yetimleri besler, büyütürdü. Peygamberimiz onu yeğeni Abdullah’a künyelemişti; Ümmü Abdullah diye. Yani Abdullah’ın annesi. Demek ki anne baba olamamak, başka çocuklara anne baba olunamaz anlamına gelmiyor. 
Biz de buradan Başbakan’a Yunus Emre’nin sözleriyle seslenmek istiyoruz:
Eyyyy Başbakan,
“Bir tek gönül kırdın ise, bu kıldığın namaz değil…”
Bu kırdığın kaçıncı gönül, var git artık sen düşün. Evlat çokluğuyla övünenlerin sonlarının ne olduğunu ise zaten Kuran’dan biliyorsundur…