“Emperyalizmin Stepneleri” başlıklı yazımızda sosyal demokratlara değinmiş ve onların emperyalizme nasıl hizmet ettiklerini anlatmaya çalışmıştık. Bu yazımızdan alıntılar yaparak neler söylediğimizi beraberce hatırlayalım.
“Sol olduğunu söyleyen bu partiler emperyalizmin dünya sömürüsüne, yaptıkları işgal ve katliamlara ses çıkarmadıkları gibi ne devrimle kurulan ulus devletlerin etnisite (milliyet) temelinde bölünme tertiplerine, ne de ulusal bağımsızlık mücadelesi veren ülkelere destek olmuşlardır. Lafa gelince enternasyonalci, eyleme gelince üç maymunu oynamakta üstlerine yoktur. Her türlü ortaçağ kalıntısı yapıyı, “demokrasi” uğruna (!) savunan grupları gerektiğinde kendi ülkelerinde beslemişlerdir.”
“Emperyalist ülkelerin sosyal demokrat veya sosyalistleri içeride "gibi solcu", dış ilişkilerde ise küresel çetelerin lejyonerleri olarak rollerini oynarlar. Bu onların yaşam ve siyaset tercihidir. Asıl garip olanı, emperyalizme stepnelik yapanları Türkiye’de hâlâ “sol, sosyal demokrat, sosyalist” diye gören ve konuşanların olmasıdır.” 
(Yazıyı okumadım diyenler için işte linki… http://www.dunya48.com/index.php/gazanfer-eryuksel/9706-gazanfer-eryuksel-emperyalizmin-stepneleri.html)
Sosyalist Enternasyonal’in 24. Kongresi…
Sosyalist Enternasyonal’in 24. Kongresi 30 Ağustos – 01 Eylül 2012 tarihleri arasında Güney Afrika’nın Cape Town kentinde toplanmış, yapılan seçim sonucunda, CHP Genel Başkanı K. Kılıçdaroğlu, Sosyalist Enternasyonal’in genel başkan yardımcılığına seçilmiştir.
Bu bir başarımıdır? 33 genel başkan yardımcısı olduğunu düşünürsek başarı ölçeğinin topuzunu oldukça aşağılara çekmek elbette olasıdır. Yeniden seçilen Genel Başkan yardımcıları arasında Celal Talabani de vardır. Kongrenin katılımcıları arasında BDP’nin de olduğunu söylemeliyiz.
Sonuç Bildirgesindeki söylemler sosyalist demekle sosyalist ve/veya sosyal demokratlığın mümkün olmadığını bir kez daha tarihe kayıt düşmüştür.
Sonuç bildirgesindeki üç başlık, Türkiye’nin gündemiyle yakinen ilgilidir.
“Kürt Sorunu”nu İsrail ve Filistin’e benzetmekte, BM ile uluslararası kuruluşları çözüm noktası görmektedir.
"İsrail ve Filistin sorununa benzeyen Kürt sorununa çok taraflı çözüm gerekiyor. Irak, İran, Türkiye, Suriye ve Kürt halkı ile BM ve uluslararası kuruluşlar çözüm için çok taraflı bir çerçevede çalışmalı. Kürt sorununun çözümü, hakların korunması, Kürt halkının güvenlik ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik özel çalışma grubunun uluslararası yasalara göre yeniden kurulmasına Sosyalist Enternasyonal Kongresi'nce karar verilmiştir."
Ne yazık ki Kılıçdaroğlu bu bildirgenin altına imza atmıştır. Hâlbuki Türkiye'yi bu kadar yakından ilgilendirmese ve hatta ülkenin bütünlüğüne kast etmese de eski Genel Başkan Sn. Deniz Baykal, Filistin ile ilgili benzer bir bildirgeyi imzalamamış ve Enternasyonal'i terk etmiştir.
 
“Kürt Sorunu” ifadesinden başlayalım mı? “Kürt Sorunu”, tıpkı “Ermeni meselesi” ve “Türban Sorunu” gibi emperyalizm tarafından üretilmiş yapay bir sorundur. “Kürt gailesi” ifadesini kullanan Mustafa Kemal Atatürk’ün ne denli uzak görüşlü bir lider olduğu bu vesileyle bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Masaya otururken “… sorunu” ifadesini kabul ettiğiniz anda elinizi ve kolunuzu emperyalistlere ve işbirlikçilerine kaptırmışsınız demektir. Bu anlayış Wilson Prensipleri’nin ve Sevr Anlaşması’nın günümüzdeki uzantısıdır. Boy çukuruna düşer, çıkamazsınız. Bu stratejide amaç, devrimle kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni etnik temelde bölmek, şehir devletlerine ayırmaktır. Gerisi teferruat…
İşte burada İkiz Yasalar hatırlanmalıdır. Sözü Figen Özen’e bırakalım.
“Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi” ise 59. Hükümet’in Başbakanı R.T. Erdoğan tarafından 25 Mayıs 2003’de TBMM’ne gönderilmiş ve 4 Haziran 2003′de gece yarısını geçe tam 35 dakika görüşülerek kabul edilmiştir. Tuhaf bir tesadüf müdür bilinmez bu bölücü yasaların kanunlaştığı sürede ABD, Irak işgalini tamamlamıştır.
“Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi” ve “Ekonomik-Sosyal Kültürel Haklar Sözleşmesi”nin 1.Madde, 1.Bentleri ortaktır.
1.MADDE -1:BENT: Bütün halklar kendi statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilir.
1. Madde -1 Bent’in tercümesi tek kelimeyle “SELF-DETERMİNASYON”dur. 
Türkiye, bu maddeye “ŞERH” koymamış ve beyan ifade etmiştir.
“Türkiye Cumhuriyeti bu sözleşmeden doğan yükümlüklerini, BM Yasası (Charter) çerçevesinde, yükümlüklerine uygun olarak yerine getireceğini beyan eder.”
Bu yasanın çıkmasını takip eden günlerde Karayılan, İngiliz The Times gazetesi muhabiri Antony Loyd’a verdiği röportajda “Türkiye, kendi parlamentomuzu kurmamıza izin versin.” demiştir.” (Pandora’nın Kutusu – Figen Özen)
Gelelim Sosyalist Enternasyonal’in duruşunu bir kez daha irdelemeye… Emperyalist ülkelerde adınız ne olursa olsun, küresel sömürüye hizmet ettiğiniz sürece sizden iyisi, demokratı yoktur. Yeter ki fincancı katırlarını ürkütmeyin…
Sosyal demokrat olduğunu söyleyenlerin tarihinde bir ufuk turu yapın yeter. Nerede bir antiemperyalist mücadele varsa orada destek emperyal patronlardan yanadır. Niye mi? Efendileri dünyayı sömürecek, sosyal demokrat olduğunu söyleyenler de o sömürüden sadaka alarak geçinip gideceklerdir de ondan.
Bu söyledikleriniz sır mıdır da ülkemizin nice okumuşu, mürekkep yaşamışı bunların peşinde seğirtir durur, diye sorarsanız onun yanıtı ise şudur. Tanzimat’tan beri muzdarip olduğunuz bir hastalık, zaaf ve zillettir bu. Nerede bir Amerikan, İngiliz, Fransız malı görse tuzu kapıp koşanımız pek çoktur. “Aman efendim, bunlar uygar insanlar… Ne derlerse doğrudur, ne yerlerse şifalıdır…” demek ancak sömürge aydınlarının göstereceği bir duruştur.
Bu hastalığı doğru teşhis ve tedavi eden ise Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Her türlü ABD ve AB muhibbimizin Atatürk düşmanlığının veya uzak durmalarının temelinde hep bu illet ve zillet vardır. Atatürkçü ve/veya milliyetçi (ulusalcı) olduğunu söyleyip de emperyalizmin adını anmayan, onu baş düşman olarak görmeyenlere ise özellikle dikkat etmek gerektiğini altını çizerek söylemeliyiz.
BDP Sosyalist Enternasyonal’de…
Kongrede tüm Kürt siyasi tutsakların serbest bırakılmasını isteyen BDP Eş-Başkanı Gülten Kışanak, son gün yaptığı konuşmada, “BDP olarak demokratik siyasete ve barışçıl çözüme inanıyoruz. Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülebilir, diyerek şu önerileri yapmıştır.  
"Demokratik Kürt siyasetine yönelik operasyonlara son verilmeli; başta milletvekili ve belediye başkanları olmak üzere politik tutuklular serbest bırakılmalı. Savaş politikalarından vazgeçilerek, müzakere yöntemine geri dönülmeli. Çözüm konusunda önemli bir konuma sahip olan Sayın Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılmalı."
Satır aralarını okumaya çalışırsak, demokrasiden kasıt Türkiye’nin şehir devletlerine ayrılarak önce özerk sonra özgür Kürdistan’ın kurulmasıdır. Öcalan üzerindeki tecritten kasıt ise terörist başının serbest bırakılmasıdır. İşin özet budur.
Sonuç bildirgesinde, Kıbrıs konusunda BM’lerin çözüm önerileri doğrultusunda iki kesimin birleştirilmesine, bir diğer deyişle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tasfiyesine destek verilmektedir.
Niye mi? Kıbrıs, Akdeniz ve Ortadoğu’da egemenlik peşinde olan emperyalist ülkelerin doğal uçak gemisi ve üssüdür. Ayrıca Kıbrıs, stratejik olarak Türkiye’nin savunmasında yumuşak karnıdır da onun için. Bu konuda da Sosyalist Enternasyonal küresel çetelerin politikalarına vokal destek yapmaktadır.
Kıbrıs’ın önemini Mustafa Kemal Atatürk şu sözleriyle vurgulamıştır. “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir. “
Suriye’de Esad yönetimine karşı dış destekli yıkıcı eylemler desteklenmektedir.
Esad yönetiminin kınandığı bildirgede Esad yönetiminin meşruluğunu yitirdiği ifade edilerek sorunun çözümü için Arap Ligi ve BM göreve çağrılarak, “Bölgede acilen barışın sağlaması gerektiği” belirtilmiştir.
“Biz Suriye halkının demokrasi ve özgürlük mücadelesinin yanında kararlı bir şekilde yer alıyor ve rejimin uyguladığı şiddeti kınıyoruz. Bölge genelinde daha büyük insani acılara ve istikrarsızlıklara yol açma ihtimali olan yabancı müdahaleyi desteklemiyoruz. Suriye tarafından yürütülen demokrasiye geçişi güçlü bir şekilde destekliyoruz.
Suriye vatandaşlarının demokratik taleplerinin hayata geçirilmesinde uluslararası toplumun etkili ve belirleyici bir rol oynayabilmesi adına BM Güvenlik Konseyi, özellikle de Rusya ve Çin’i uluslararası toplumu Suriye halkının korunmasına yönelik hassasiyetlerine uygun hareket etmeye çağırıyoruz.”
Görüldüğü gibi Şıracının şahidi bozacıdır. “Aslan sosyal demokratlar” burada da efendilerine destekte kusur etmiyorlar şekilde görüldüğü gibi.
Sonuç bildirgesinin başlığı ise başlı başına bir makale konusu olabilir. “Barış, Sürdürülebilirlik ve İşbirliği”…
“Barış” diyorlarsa siz onu küresel çetelerin dünyayı özgürce sömürmesi olarak, “sürdürülebilirlik” diyorlarsa siz onu uluslararası sömürünün kesintisizliği olarak, “işbirliği” diyorlarsa siz onu küresel çetelere hizmette sınır tanımamak olarak okumalısınız.
Sosyalist Enternasyonal’in sonuç bildirgesinin özeti ABD ve AB ile AKP’nin söylemlerinin tekrarıdır. Altında Kılıçdaroğlu’nun imzası olması ise “karakolda doğru söyler mahkemede şaşar” durumundan başka bir şey değildir. Eş-Başkan Erdoğan’a yeni bir vurucu malzeme daha demokratik şekilde üretilmiştir.