Bir gazetecinin, 950 lira maaşla nasıl geçinilir? Sorusuna Çalışma Bakanı Faruk Çelik bakın ne cevap vermiş:
"Bizim emeklilerimiz genç emekli. 48 yaşında, 52 yaşında emekli oldu insanlar. Bugün Türkiye'de 10 milyon 900 bin emekli, 19 milyon çalışan var. Yani neredeyse her çalışan bir emekliye bakıyor. Eğer Türkiye'de emeklilik yaşı 60 olsaydı, bugün emekliler belki iki katı maaş alabilecekti" dedi.
Yani bakan’a göre sorun genç emeklilerde...
48-52 yaşında emekli oluyor, alıyor maaşını ve de yan gelip yatıyor.
Oooohh, ne rahat bir hayat!
Yetmişinde ölürse yaklaşık 18 ilâ 22 yıl, bir eli yağda bir eli balda, keyifli bir emeklilik hayatı sürecek. Çalışanlar ise bu süre zarfında hem kendini hem de bir emekliyi besleyecek!
Yok öyle bir şey Sayın Bakan!
Sosyal Güvenlik Sistemi (SGK)’nin başarısızlığının faturası her zaman emekliye kesilir. Ama işin aslı böyle değildir.
Emekli olan Türk insanı, bu küçücük emekli maaşıyla geçinemeyeceğini bildiği için, şansı varsa emekli olduğu yerde çalışmaya devam eder. Bu imkânı bulamazsa başka iş yerlerinde iş bulmaya çalışır. Bizim ülkemizde bu yaşlarda iş bulmakta çok zordur ama sonuçta bir yerlerde çalışır bu genç emekliler. Ya da kendisine küçük bir iş yeri açar ve hayatını orada devam ettirmeye gayret eder.
Emekli eğer bir iş yerinde ücretli çalışırsa bordroya tabi olur. Bordro mahkûmu olduğu tarihten itibaren de yüzde 22,5 işverenden, yüzde 7,5 işçiden olmak üzere, toplam yüzde 30 Sosyal Güvenlik Destekleme Primi (SGDP) ödenir. 
Emekli eğer kendisine bir iş yeri açmış ve vergiye tabi olmuş ise bu sefer de emekli maaşından her ay yüzde 15 SGDP kesilir.
Yani her iki durumda da, emeklinin gözünün yaşına bakılmadan SGDP kesilir.
Emekli olmadan önce ödenen primler karşılığında zamanı geldiğinde bir emekli maaşı bağlanır ama emekli olduktan sonra kesilen primler, hibedir. Karşılığı yoktur!
Yani hem çalışan emekli hem de işveren bu primleri bir şekilde SGK’ ya hibe ederler. İşverenler bu primleri ödeyecekleri vergiden düşerek telafi ederler. Ancak garibim emeklinin telafi gibi bir şansı yoktur. Bu primler ona artı bir kazanç sağlamaz. Tam tersi, cebinden çıkan bir eksi değerdir. Devletin eli her daim hem çalışanın hem de emeklinin cebindedir.
Birçok Avrupa ülkesinde, yaş şartı aranmadan emekli olduktan sonra işyeri açan, şirket ortağı olanlardan destek primi alınmadığı, Almanya, Finlandiya gibi ülkelerde emekli olduktan sonra çalışıp prim ödemeye devam edenlerin emekli aylıklarında artış olduğu biliniyor.
Bu uygulama neden bizim ülkemizde de hayata geçirilemiyor?
SGK primleri yüksektir. Bazı iş kollarında yüzde 40’ lara yaklaşır. Bu da yüksek işçilik maliyeti demektir. Bu maliyete katlanamayan bazı firmalar kayıt dışı çalıştırma yollarına giderler. Ya da ücret bordrolarında maaşlar düşük gösterilir.
SGK alacaklarını zamanında tahsil edemez. Biz meslek mensupları olarak SGK’ nın, prim borçlarını ödemeyen firmalara aylarca bir uyarı yazısı bile göndermediğine şahidiz. Prim borçlarını ödeyemeden batan firmalar biliyoruz. Bu da SGK’ nın bir kısım alacaklarının tahsil edilemez hale geldiğini gösterir.
Hal böyle olunca da bütün yük çalışanlara ve emeklilere yüklenir.
Sayın Bakan, durum hiç de sizin söylediğiniz gibi değildir. Bir çalışana bir emekli düşmemektedir. Emekliler hiçbir karşılık almadan, prim hibesi yapmakta, SGK’ yı beslemektedir. Yıllarca çalışıp, hem bordro üzerinden hem de kendi işinde çalıştığı için emekli maaşından prim ödeyen pek çok insan var.
Çünkü emekli, emekli maaşıyla geçinemez, bir şekilde çalışmak zorundadır. Yoksa açlığa mahkûm olacaktır.
Belki de asıl sorun, 1-2 dönem vekillik yapıp, ölene kadar milletin sırtından inmeyenlerdedir. Siz hiç 4-5 yıl görev yaptıktan sonra emekli olan ve ölene kadar kıyak emekli maaşı alan bir vatandaşa şahit oldunuz mu?
Bu millet acaba Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne kadar kaç “emekli” vekili ve de ailelerini besliyor, hiç hesapladınız mı?
Hesaplamaya başlasanız iyi olur. Bu milletin beslediği, millete yük olan asıl kesim kimlermiş ortaya çıksın!