Sorumluluklarınız vardır, çekip gidemezsiniz; mesleğinizi yapmaya devam edersiniz. Bilirsiniz, bataklığın içinde yüzdüğünüzü; temizleyemezsiniz. Sevdikleriniz vardır, onları yarı yolda bırakamazsınız. Kapkara bir denizin içinde, ne yapabileceğinizi düşünürsünüz; belki birkaç balığı daha kurtarabileceğinizi umarak…
Ve tıpkı Yılmaz GÜNEY’in dediği gibi olmalıydı, onların karanlık tüneldeki ışıklı yolları: “Hayata seyirci kalmak kötüdür oğlum. Hayatın iyi, uslu bir seyircisi olmaktansa hayatın içinde başarısız bir adam olmak bin kere daha iyidir. İyi bir boks seyircisi olmaktansa, kötü bir boksör olmayı göze almak daha iyidir, oğlum.”
Düşünüyorum, Türkiye 1980 öncesinde bir takım karışıklıklar yaşadı, imkansızlıklar yaşadı. İnsanlar çeşitli zorluklara katlandılar, haksızlıklara uğradılar. Türkiye’de sağ-sol çatışması yaratıldı. Ama asla etnik köken milliyetçiliği körüklenerek bir ayrımcılık yapılmadı. O dönemin solcuları kendilerini “sosyalizm” temelinde şekillendirdiler. ABD emperyalizmine karşı çıktılar. Şimdiyse dönek-kaypak kimi eski solcular, ABD’nin kucağındaki PKK’ya sempatiyle yaklaşıyorlar. Kafaları, tarih öncesinde kalmış paslı birer makine gibi; hep aynı şeyleri tekrar etmeye devam ediyorlar. ABD’nin 6. Filosunu kovan Deniz GEZMİŞ ve arkadaşlarının resimleri başköşededir ama ABD’nin silahlandırdığı “petrol bekçisi PKK”nın yıllardır yaptığı sivil katliamlarına en küçük bir eleştiri yapamazlar.
Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yazan Nazım HİKMET’in resimleri başköşededir ama O’nun anti-emperyalist duruşu budanmıştır. Vatansever Nazım’ın ATATÜRK’e ve devrimlerine duyduğu saygı ve sadakat, mektubunda yazdığı “Andolsun, size ve devrimlerinize asla ihanet etmedim” satırlarıyla ortadadır. Ancak kimi eski “masa başı solcuları” Nazım’ı severler, Atatürk’ü sevmezler. Nazım HİKMET’in, malvarlığının bir bölümünü dönemin TKP’sine bıraktığı söylenir. Nitekim NAZIM’ın kitaplarını satan TKP’de ATATÜRK resmi göremezsiniz.
Suikastla öldürülen gazeteci Uğur MUMCU, 1990’lı yıllarda Kürt-İslam sentezi yaratılmaya çalışıldığına dikkat çekmiş ve PKK’yı eleştirerek emperyalizmin kucağında bir Kürtçü mücadele olamayacağını vurgulamıştı.
Yaşamak; herkes tersini söylerken, inat etmektir doğruda, çoğu zaman yalnız kalacağını bilerek, tıpkı SONGÜL yarbay gibi… Türkiye’nin en ücra köşesine giderek cehaletle savaşmak ve teröre meydan okumaktır cesaret, tıpkı AYBÜKE öğretmenin yaptığı gibi…
Gencecik bir öğretmendi Şenay Aybüke YALÇIN, PKK’lı teröristlerce öldürülmeden önce. 1995 doğumluydu; henüz 22 yaşındaydı… Gülen gözleri kaldı hatıralarımıza çakılı, bir de kırmızı duvaklı yöresel fesi; tabutunun üstüne duvak diye örtülen. Batman’da öğretmenlik yapıyordu, Türkiye’nin uzak bir köşesinde; kimilerinin istifa ederek gitmekten korktuğu bir yerde… Cebinden harcadığı paralarla öğrencilerine müzik atölyesi açmıştı AYBÜKE, bir kuruşun hesabını yapanlara inat. Okulun son günü 9 Haziran’da, öğrencilerin karnelerini verdikten 15 dakika sonra öldürüldü. Geride acılı anne-baba ve kardeşini bıraktı Aybüke öğretmen…
Bu, kurulduğu yıllardan beri “korku salmak için” öğretmen katliamlarına devam eden sözde Kürtçü terörist örgüt PKK’nın Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürt çocuklarının eğitilmesine karşı giriştiği katliamlardan en sonuncusuydu. PKK’nın 1980 öncesi düzenlediği eylemler ve 1984’ten sonra yeniden başlayan katliamlarında, kendi halkı olan Kürt halkına “korku salmak için” köyleri basıp kadınlar ve bebekler dahil hayvanları bile katlettiği bilinmektedir. Bu yüzden terörist-başı Abdullah Öcalan “bebek katili” diye anılır. Dönek solcular, AB ülkeleri ve HDP isimli PKK’nın terör partisi bunlardan bahsetmez. Yıllarca o bölgenin insanı, tepesinde Kalaşnikof’la bekleyen PKK’dan korktuğu için, PKK’nın siyasi uzantısı olan partilere oy verdiler. PKK tehdidinin azaltıldığı ve insanların özgürce oy kullanıldığı dönemlerde siyasal tercihler, PKK’nın aleyhine olmuştur.
Dünya’nın desteği bu örgütün üzerindedir. PKK’nın katliamları; asla Avrupa Birliği ülkelerinde birinci haber yapılmaz. Asla “gelişmiş-emperyalist” ülkelerde önemli bir mesele olarak konuşulmaz, sadece bizim yaşayacağımız derin acılar ve kayıplar vardır. Beklemek boşunadır; asla AB’nin Türkiye’de konuşlanmış gazetecileri manşete taşımayacak bu olanları. Ve PKK, tarihin en şanslı terörist örgütü olarak Avrupa’dan beslenmeye devam edecektir. PKK asla çocukların okullarda öğrenim görmesini ve eğitilmesini istemeyecektir. Çünkü çocuklar eğitilirse, dağlara kaçırılıp terörist dönüştürülmeleri son bulacaktır. Çünkü gençler meslek sahibi olursa bölgenin ekonomisi canlanacaktır. Çünkü cehaletten beslenen “terör” ezilecek ve emperyalist devletlerin “petrol” kavgasına kılıf olarak uydurulan Kürtçü ayrımcılık son bulacaktır. En önemlisi de “barış ve kardeşlik egemen olacaktır.
Eğitim olursa, kullanamayacaklardır gençleri 2.İsrail Projesi olan Kürdistan Terör Devleti’nin kurulması için. Sokaklara tuzakladıkları mayınlarla oynarken, kolları-bacakları kopan Kürt çocukları olmayacak “eğitim” olursa. Çocuk yaşta dağa kaldırdıkları Kürt kızlarına tecavüz edemeyecekler “eğitim” olursa. Hamile bıraktıkları Kürt kızlarını “intihar bombacısı” olmaya zorlayamayacaklar, “eğitim” olursa. İşte bu yüzden bütün terör örgütleri gibi gençlerin okumasına karşıdır PKK, okulda olması gereken gençler küçük yaşta dağlara kaçırılır ve beyin yıkamayla teröriste dönüştürülür. Ortalama yaşam süreleri, örgüte katıldıktan sonra 5-6 yıldır.
Hayatı çalınan bir kadın daha; Songül YAKUT. Kim bilir başlangıçta ne hayalleri vardı? Şırnak’taki askeri helikopter kazasında, 13 kişiyle beraber ölen Yarbay Songül YAKUT, onuruyla kendi ayakları üstünde dimdik duran Türk Kadınının simgesidir. ABD’nin derin örgütü Fethullahçı Terörünün ilk hedef aldığı isimlerdendi. Suçu, Atatürkçü Cumhuriyeti tıpkı ettiği yemindeki gibi korumak ve ona yakışır bir asker olmaktı. Ergenekon-Balyoz adlarıyla Türkiye’de yürütülen Kumpas Davalarının hedefi oldu. İnat etti, suçsuzluğu ispatlanana kadar mücadele etti. Parasız kaldı 3 yıl, işsiz kaldı, yılmadı. Dava açarak görevine geri döndü; suçsuzluğunu ispatlamayı onur meselesi yaptı. 1976 doğumluydu SONGÜL; Türkiye’nin ilk kadın Jandarma Komutanıydı. 31 Mayıs’ta bindiği askeri helikopterin yüksek gerilim hattına takılarak düştüğü söylendi. Binlerce mağaranın içine böcek gibi saklanan, insanoğlunun ölmesi için bombalar hazırlayan, hepsi birer psikopata dönüştürülmüş teröristlerle savaşıyorlardı günlerdir. Geride acılı bir anne ve kardeşlerini bıraktı.
Yaşam; bakmasını bilenlere inceliklerle doludur. Bir karıncayı bile incitmekten imtina eden insanlar bir yana, diğerleri bir yanadır. Ülkenize hizmet etmek bir yana, yan gelip yatmak diğer yanadır. Memleketinizi korumak için sarp kayalıklara helikopterle tırmanmak bir yana, yatağınızda gamsızca uyumak diğer yanadır… AYBÜKE öğretmen ve SONGÜL yarbay. Sizleri hep hatırlayacağız…