Gizli gizli Atatürk’le ilgili kitapların okunduğu, dışarıda onun isminden, cisminden, ilke ve inkılaplarından bahsedilemediği, şifreli konuşmalar ve buluşmaların yaşandığı, resimlerinin kaldırıldığı ve heykellerinin yıkıldığı, Kurtuluş Savaşı ve millî mücadeleyle ilgili tüm belgelerin yok edildiği bir Türkiye için kaç yıl ömür biçiliyor? Bu benim beynimde yaratmış olduğum bir korku filmi senaryosu olsa da; bir zamanlar Nazım Hikmet’in kitaplarını okumanın yasak olduğu, demokrasiden ve özgürlüklerden bahsedenlerin komünistlikle suçlandığı, Turan Dursun, Uğur Mumcu ve Bahriye Üçok gibi onlarca çağdaş yazarını suikasta kurban vermiş bir ülkenin çocuklarıyız. Şimdi de vatansever ve çağdaş gazetecilerini, askerlerini, milletvekillerini beş yıldır sahte delillerle hapishanelerde yatıran, millî bayramların itibarsızlaştırıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu yüzden hiç kimse bize artık bu topraklarda her şeyin güllük gülistanlık olduğunu ve laik Cumhuriyetin tehlikede olmadığını söylemesin.
23 Nisan ve 19 Mayıs’ın stadyumlarda kutlanmasını istemeyen, resmî törenleri itibarsızlaştırarak “halk kendi kutlasın diyen” diyen AKP Hükümeti, devlet protokolünü Fethullah Gülen’in Türk Olimpiyatlarına taşımıştı. Sıra 30 Ağustos’a geldiğinde Abdullah Gül’ün kulağı ağrıdı, Atatürk heykellerine siyasi partilerin ve STK’ların çiçek koymaları yasaklandı. Bütün olansa, orada bulunan “resmî kurumların yetkililerine” oldu. Çünkü Tayyip Edoğan’ın tek başına aldığı kararların karşılığında tepki gösteren vatandaşlar onları yuhaladı. Artık her bir Atatürk heykelinin önü, çatışma alanına dönmeye başlamıştı.
ADD ve TGB öncülüğünde gerçekleştirilen Ankara’daki İlk Meclis Binası önündeki Cumhuriyet buluşmasının ve Anıtkabir’e yürüyüşün engellenmesi ve halkın önüne polis memurlarını sürülmesi de aynı baskıcı kafa yapısını gösteriyor. Çok şaşırdım ama AKP’li Nazlı Ilıcak bile ”provokasyon ihbarı yanlış çıktı, provokasyonu polis yaparak halkın üstüne su ve biber gazı sıktı” diyebildi. Dünyanın neresinde görülmüş bayramların yasaklandığı veya insanların çiçek bırakması? Seyahat özgülüklerinin engellenerek Ankara’ya gitmek üzere yola çıkan 800 civarındaki otobüs, hangi sudan gerekçelerle durduruldu? Başbakana göre 41 adet sivil toplum kuruluşu “illegal gruplar”mış. Kim mesela: Türkiye Engelliler Konfederasyonu, Kamu-Sen, ADD, CHP, İP, Eğitim-İş veya TGB mi? Ne yapmış bu insanlar? Çoluk çocuk, ailece, ellerinde Türk bayraklarıyla, hiçbir taşkınlık yapmadan, kimseye zarar vermeden, en demokratik haklardan biri olan ve Anayasaya göre suç olmayan “bayram kutlama” haklarını kullanmaya çalışmışlar.
Tıpkı geçen 19 Mayısta olduğu gibi, vatandaşların neredeyse kararmak üzere olan umutlarını yeniden yeşerttikleri için, TGB’li gençleri özellikle tebrik ediyorum. Büyüklerinin yapamadıklarını onlar yaptı ve herkesi ATATÜRK’te yeniden birleştirdiler. Bugüne kadar birleşemeyen CHP, İP ve DSP gibi sol partilerin dikkatine sunmak gerekir. Bu arada yürüyüşe katılan insanları “marjinal gruplar” olarak niteleyen Tayyip Erdoğan’ı şu anda Almanya’da protestolarla karşılıyorlar; en başta “JUNGE WELT” gazetesi “Savaş kışkırtıcısı, defol!” diye manşet attı. Bunu da kendisine oy verenlerin dikkatine sunarız.
Pendik’te de benzer manzaraların yaşandığı bir gerçek. Atatürk Anıtına çelenk koyamayan vatandaşlar, karşılarında gördükleri polislerle cebelleşip, en nihayetinde resmî protokolü yuhalıyorlar. Halbuki bundan önceki yıllarda böylesi bir manzara görülmemişti. Ben de Ankara’ya gidemedim ama Bağdat Caddesindeki gerçek bayram kutlamalarına katılabildim. İnanın, Kartal’dan sonrası kurtarılmış bölgeler gibiydi ve insanlar özgürce, rahatça bayramlarını kutladılar, fener alayı yaptılar, marşlar ve türküler söylediler. Kadıköy Belediye Başkanı, Selami ÖZTÜRK’ü bilhassa tebrik etmek gerekir, her yıl vatandaşların coşkusuna anlam kazandırdığı ve onların yanında olduğu için. Bunun ötesinde Antalyalılar, Bursalılar ve İzmirlileri de kutlamak gerekiyor. Onlar, Cumhuriyet Bayramı resmî törenlerini “sıkıcı ve sap gibi dikilmeyi anlamsız bulan” Başbakanın sözünü dinleyip, bayramlarını kendileri kutladılar. Biz de Başbakanı dinleyerek bayramı kendimiz kutladık. Özellikle dün Bağdat Caddesinde Ayten Alpman’ın “Bir Başkadır Benim Memleketim” şarkısını dinlerken yanımdakilerle beraber gözyaşlarımızı tutamadık. Uzun zamandır ilk defa kendilerine konulan anlamsız yasakları çiğneyen insanlar, hiçbir organizasyona bağlı olmadan yollara düşerek Suadiye ve Caddebostan’a gelmişlerdi. Hatta tıkanan trafiği açmaya uğraşan polis memuru, “bu yürüyüşü kim organize ediyor?” sorusuna cevap alamadı. Gösteri yapan motosikletli gruplar, eski savaş jeep’lerini bayraklarla süsleyenler, engelliler, yaşlılar, küçük çocuklar, kısacası vatandaşlar ve en sonunda trafikte mahsur kalanlar da arabalarından çıkıp marşlar söyleyince gerçek bir duygu seli yaşandı.
Bu yıl Cumhuriyet Bayramını, üzerimize ölü toprağı atmak isteyenlere karşı silkinip kutladık. Uzun zamandır ana muhalefet partisi CHP’den beklenen tavır geldi ve insanlara yalnız olmadıklarını hissettirdiler. Umuyoruz ki CHP’nin Atatürkçü tabanı ve milletvekilleri, bundan sonra da vatandaşların yanında olurlar. Ayrıca Devlet BAHÇELİ’yi dinlemeyerek Fatih’te Edirnekapı’dan Cumhuriyet yürüyüşü yapan MHP’lileri de kutlamak gerekir. Belki de hareketsizleşen Milliyetçi “Hareket” Partisi’ne gerçek millî değerlerimizi hatırlatabilirler. Türkiye’deki Cumhuriyet rejimi, ciddî yaralar alıyor. Eğitim sisteminden yargısına kadar çok şey değişti. Gerçekten de düşünmenizi tavsiye ederim: Artık okul kitaplarından da çıkarılan Atatürkçülük yeraltına inerse…