Türkiye’nin ağır skandallı gündemine değinen köşe yazarlarımız, bana söz bırakmayacak şekilde konuları irdelemişler. Özellikle Rifat Serdaroğlu ve Mehmet Göre’nin yazılarından sonra ekleyecek fazla bir şey bulamıyorum ama özellikle şu ÖSYM denilen kurumu kepaze eden AKP iktidarına birkaç çift laf edemeden geçemeyeceğim: Badem bıyıklının en babasını eğitim kurumlarına atasan da, cemaatlere peşkeş çeksen de, şifreli kitapçıklarını kalpazanlarına bastırsan da bu işten yakanı kurtaramayacaksın. ÖSYM çalışanlarının çocuklarının yüksek puanlı yerlere atandığını, kimi çalışanların mal varlıklarının oldukça kabarık olduğunu, KPDS’de olduğu gibi YGS’de de sınav sorularını nasıl servis ettiklerini anladıkları için “liseli çocuklara” kızmanıza gerek yok… Bana kalırsa elemanlarınız artık “badem bıyık” yerine “püsküllü bıyık” modeli filan geliştirip kendilerini kamufle etme yoluna gitmelidir. Kısacası suratına bakınca kimin sahtekar olduğunu anlamak, bu kadar kolay olmamalı ve kendinizi profesyonelce gizleyecek bilimsel yöntemlere filan başvurmalısınız…
SİYASİ PARTİLERİN ADAY LİSTELERİNE gelecek olursak, aday olma umuduyla Ankara’ya koşup bin dereden su getirenlerin hayal kırıklıklarını ve “atama” yöntemini değerlendirmek istiyorum. SONUÇ, Harika!… İnanılmaz ama öyle… Özellikle üç büyük parti olan CHP, MHP ve AKP’nin listeleri itinayla hazırlanmış. Bürokratlardan, öğretim görevlilerine ve doktor, avukat veya gazeteci olup aynı zamanda topluma da katkı sunabilecek kişiler, bu defa siyasi parti liderlerinin dayatmasıyla da olsa gerçek yerlerine oturacaklar gibi görünüyor. Dileriz bundan önceki dönem milletvekilleri gibi TBMM’de uyumaz, salona girer girmez neyin oylandığından habersiz parmağını havaya kaldırmaz veya ayda yılda bir Meclise uğrayan ama maaşı tıkır tıkır ödenen “tembel milletvekillerine” benzemezler…
MHP’nin aday listesini yine çok beğendim. Bundan önceki dönemde bana göre en donanımlı milletvekili çıkaran siyasi partiydi. Geçtiğimiz dönemde “emekli büyükelçilerle” partisine akil adamları kazandıran MHP, Türk siyasetine belirgin bir düzey kazandırdı diye düşünüyorum. Bürokrat ve diplomatlar Türk siyasetinde değerlendirilmelidir. Deniz Bölükbaşı, bunun en iyi örneğidir… Devlet BAHÇELİ’nin kendisi de zaten MHP’yi çok doğru bir zemine taşımıştır. Eskinin fanatik ülkücü gençliği yerine çok daha bilinçli bir kitleyi parti bünyesinde muhafaza etmiş; MHP bünyesindeki gençleri sokak çatışmalarından uzak tutmuş, yönetici kadroyu da özenle belirlemiştir. Üstelik MHP, siyasi kimliğinden ve milli duruşundan ödün vermeden bunları başarmış, dün ve bugün söyledikleri birbiriyle çelişmeyen bir siyasi partidir.
CHP’nin adaylarını PM üyeleriyle beraber belirlediği ifade edilen Kemal KILIÇDAROĞLU, genel başkan olurken verdiği sözü tutamadı ama iyi de oldu bence… Ne demişti: “Türkiye’ye demokrasiyi getireceğiz. Bunun için de önce CHP’ye demokrasiyi getireceğiz ve ÖNSEÇİM yapacağız”. Şimdi anladın mı Kemal KILIÇDAROĞLU? Neyi mi? BAYKAL’ın neden önseçim yapmadığını… Evet Deniz BAYKAL önseçim yapmıyordu. Bunun nedeni, SHP döneminden idmanlı olmasıydı. Eskiden sandıklarda çıkan kavgalarda sandalyeler havalarda uçuşuyordu… Çünkü işin ehli olanlar aday olamıyor, delege ağaları aday olabiliyordu. Nasıl mı? Kendi memleketlisi 100 kişiyi üye yapınca ve onlara vaatlerde bulununca, sandıklarda güller açıyordu… Çünkü bizim memleketimizde insanlar hâlâ demokrasiyi kullanmasını bilmiyorlardı ve bunun faturasını da halk ödüyordu…
CHP kadrolarının büyük ölçüde değişmesi yepyeni bir başlangıç olarak değerlendirilebilir. Ayrıca her yeni genel başkan gibi KILIÇDAROĞLU da beraber uyumla çalışacağı yeni kadroyu belirleyebilmelidir, bu da onun hakkıdır.
AKP’nin kadrolarında da değişme var. Zaten olmalı da… Çünkü iktidar olan her siyasi parti gibi çok yıprandı ve büyük hatalar yaptı. Anayasa mahkemesince “laiklik karşıtı fiillerin odağı olduğu” tescillendi ve para cezası aldı… TBMM’deki milletvekillerinin ezici çoğunluğunu elinde tutan AKP, maalesef milletvekillerini de çalıştıramadı. Çoğu kez toplanma yeter sayısına bile ulaşılamayan Mecliste, bazı AKP milletvekilleri neye oy verildiğini bilmediği için kendi partilerinin aleyhine yanlışlıkla oy bile kullandılar… Bütün bunlar bir yana bana kalırsa AKP’nin sırtındaki en büyük kambur “Cemaat Kamburu”dur. Şayet AKP bu kamburdan kurtulmayı başarabilirse, ancak o zaman Merkez Sağda bir parti olabilir. Ancak yeni yönetim kadrosunun bunu bir sorun olarak algılayıp üstüne gidebileceği belli değil. Biliyoruz ki Cemaatler, AKP’nin alt kadrolarında ciddi yer teşkil ediyorlar ve vitrindekilerin kendilerine müdahale etmelerine izin vermeyecek kadar da örgütlenmiş bulunuyorlar. Devletin içindeki Cemaat Örgütlenmesiyle ilgili kitap yazan kim varsa “Ergenekoncusun” denilerek hapislere atıldı. Acaba “demokrasi” kelimesini bu kadar çok kullanıp, ardından “antidemokratik” uygulamaları yandaş savcı veya polislerle hayata geçiren başka bir dönem daha yaşayacak mıyız?
Son olarak MHP ve CHP’ye söylemek istediğim şey şudur: Birleşin arkadaş… CHP sol cephedeki, irili ufaklı parti veya gruplarla güç birliği yapmalı veya resmen birleşmelidir. MHP’de aynı şekilde özellikle sağ gruplarla birleşme yoluna gitmelidir. Bizler bu iki siyasi partinin AKP’ye rakip bile olamamasından üzüntü duyuyoruz. Şu gerçeği kabul edelim: AKP de bu ülkenin bir siyasi partisidir ve ciddi şekilde oy almaktadır. Bu nedenle özellikle de AKP’ye oy veren vatandaşlarımızı ciddiye almak zorundayız… BDP gibi “ırkçı, bölücü ve terör yanlısı” partilere karşı gerçek bir mücadele verilmesi adına, bu üç büyük partide yoğunlaşmak zorundayız…
Beğenseniz de beğenmeseniz de AKP, birinci parti olarak önümüzde duruyor. Ortada matematiksel bir gerçek var, “oy oranları”… Peki çözüm ne? Bir defa “matematik” bilgisi olanlar anlayacaklardır. Şu aşamada irili ufaklı partilere yönelmek, oyları böler ve memleketimizi sıkıntıya sokar. AKP’nin oyları zaten belliyse, geri kalanlar CHP veya MHP’ye güç vermelidirler. Şayet içinizde CHP’ye küsen varsa MHP’ye oy versin. Eğer MHP’ye küsen varsa da CHP’ye oy versin. Böylelikle hem AKP’ye karşı rakip partileri güçlendirmiş oluruz, hem de PKK tehlikesine karşı dağınık olan güçleri birleştirmiş oluruz. Küçük partilere verilecek her oy, çöpe atılacak ve BDP’nin elini güçlendirecektir. Şu üzücü gerçeği kabul edelim: Birçoğumuz AKP’nin uygulamalarını sonuna kadar eleştirebiliriz. Yaptıkları nedeniyle yargıya taşınacak dosyaların hesabını da zamanın da sormayı düşünebiliriz. Fakat karşımızdaki esas büyüyen tehlike AKP değil, BDP ve PKK’nın meşru zemine çekilmesi hadisesidir. Dolayısıyla öncelikle bu tehdidi bertaraf etmek gerekmektedir…
ATAMALAR “in”, ÖNSEÇİMLER “out” yapılmış olsa bile günün birinde daha bilinçli siyaset yapacak olan “eğitimli nesil” siyasi partilere ağırlıklı olarak kazandırılacaktır. O günler geldiğinde elbette hepimiz demokrasinin gereği olarak “Önseçim” isteyecek ve bunda direteceğiz. Fakat siyasette doğru sonuç almak önemliyse ve bu sonuca giderken doğru kişilerin TBMM’ye taşınması gerekiyorsa, kimsenin bu atamalardan şikayetçi olacağını sanmıyorum; ayağı kaydırılanlar dışında…