Tarihin her döneminde, Türkleri Avrupa’dan atmak isteyen Haçlı ittifakı, AET, AT ve AB süreçlerinde de farklı bir çizgi izlememiştir. 
AB’nin 1964’den beri izlediği Türkiye politikası “Tepesinden baskıyı, burnundan havucu eksik etmeyen” bir çizgidir. Hani derler ya, “Misafir ev sahibinin danasıdır. Nereye bağlarsa orada durur…” 
AB her istediği dayatmayı “demokratikleşme” drajesiyle sunarken Cumhuriyetin kuruluş temellerine aykırı her türlü gerici ve etnik temelde bölücü yapıyı beslemiş ve himaye etmiştir. Merak edenler örneğin Almanya’da hangi malum yapıların özgürce örgütlenerek çalıştıklarını her kaynaktan alacağı bilgilerle öğrenebilir. Namazda niyeti olanın ezanda kulağı olurmuş…
Tarihte 30 Yıl ve 100 Yıl Savaşları diye kayıt düşülen Katolik-Protestan Din Savaşları, emperyalizm döneminde de İngiltere, Fransa ve Almanya arasında alan hâkimiyeti, dünya sömürüsünden büyük pay alma kavgası hep sürmüş ve sürmektedir. Bu gerçeklik, kapitalist-emperyalist yapının kendi iç çelişmesidir. 
İkinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra yenik devletlerden Almanya ve Japonya, Anayasası dâhil yeniden yapılandırılmış ülkelerdir. 
Bugün yürürlükte olan Japon anayasasını hazırlayanlar müttefik kuvvetler komutanı ABD’li General Mc Arthur’un hukukçu subaylarıdır. Müttefik kuvvetlerin Londra’daki toplantısında bir tek Alman bile bulunmadan esaslar kararlaştırılmış ve sonra da Almanlara “Bu çerçevede anayasa yapacaksınız” demişlerdir. 
Türkiye’ye Anayasa dâhil her konuda dayatma yapan AB ülkelerine “Dinime küfreden bari Müslüman olsa…” demek gerekir. 
İngiltere, Fransa ve Almanya arasında, kendi iç çelişmeleri ne denli sürse de küresel çetelerin amiral gemisinin kaptan köşkünde oturan ABD/İng. şimdilik rotayı belirledikleri için örneğin Almanya’nın bu çizgiden uzaklaşması hiç de kolay değildir. 
İşte ABD’ye tabi olmanın işaretlerinden biri Almanya’dan gelmektedir. ABD, “Ilımlı İslâm” hamlesi Suriye’de raydan çıkınca, B planını uygulamaya başlamıştır. Bu uygulamanın Türk siyasetine yansımalarını göremeyenler ya algı engellilerdir, ya da emperyalizmin uzantı dosyalarıdır. Bir olasılık daha var. Yaklaşan yerel seçimlerde ihtiyar heyeti üyeliği için üç maymunu oynamaktadırlar. 
Ilımlı İslâm’ın markası F tipi yapı Türkiye’de E tipi ile kılıç kalkan oynarken Amerika’da denetim altına alınmaya çalışılmaktadır. Mali denetim, FBI takibi ve ABD’deki Türk Dernekleri’nin F tipi karşıtı eylemlerinin aynı zamanda başlaması manidardır. 
F tipi yapının elebaşı 1999’dan beri ABD’de ikamet ettirilir ve Yeşil Kart verilirken, Ergenekon, Balyoz vb tertipler 2008’den beri Türkiye’yi zulümhaneye çevirirken “ABD’deki Türk Derneklerinin şimdi mi akılları başlarına geldi?” sorusunu sormak kaçınılmazdır. Hayırlara vesile!
Almanya da ABD’nin dümen suyunda F tipi yapıya karşı hamlelere hazırlanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine ve kurucu önderine düşman her türlü yapıyı (gericileri, etnik temelde bölücüleri) bağrına basan AB ülkelerinden biri olan Almanya’nın “Gülen Cemaati”ne karşı tavır alma hazırlığında olduğu basına yansımıştır. 
Almanya’nın dünyaca tanınan Der Speigel Dergisi, “Gülen Cemaati”ne yönelik operasyonun başlayacağını haberleştirmiştir. Bugüne kadar hemen her fırsatta “cemaatin tehlikeli olmadığını” belirten Alman yetkilileri makas değiştirmektedirler. 
Bayram değil seyran değil, bu ne iş enişte?
Almanya’nın birinci televizyon kanalı ARD, yaptığı bir programda “Gülen Cemaati Raporu”na yer vermiştir. Haberde kullanılan şu ifadeler manidar değilse nedir? 
“Gülen hareketinin düşünce yapısının birçok demokratik değere aykırı düştüğü… Gülen’in görüşlerinin kuvvetler ayrılığı prensibi, din özgürlüğü, bilim-eğitim özgürlüğü ve kadın-erkek eşitliğine aykırı olduğu”… Ayrıca devamla, Gülen’in 140 ülkede faaliyet gösterdiği, Almanya’da da 300 kadar eğitim kuruluşu olduğu ileri sürülmüştür. 
Bu yayınların Alman istihbarat örgütü Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın bilgi ve desteği dışında yapılması mümkün müdür? Ah Batı demokrasilerini dünya cenneti sananlar, ah… 
Türkiye, E tipi ile F tipinin kemik kıran kavgasını soluk soluğa izlerken kör şeytan aklıma getirdi. Işığın gördüğümüz bazı yıldızlar çoktan uzayın çöplüğüne gitmiştir de biz son nefes ışıklarını görürüz ya… Küresel Çeteler,  bir hizmet yıldızının ışığını kesmiştir de bize gelen son nefesin uzantısı olmasın sakın?
Der Speigel dergisinde yer bulan bir başka haber de Alman istihbarat örgütü Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın MİT ile arasındaki işbirliğini sınırlama kararı aldığı iddiasıdır. Önemli olan husus, bu önemli iddianın Paris’te öldürülen Sakine Cansız ve iki arkadaşı ile ilişkilendirilmesidir. 
AKP’nin alt programında yüklü “Kemalist Devlet Yıkılacak Elbet”  virüsü sayesinde iktidarı süresince bazen kraldan çok kralcı bir çizgide bugünlere gelinmiştir. Yasama, Yürütme, Yargı başta olmak üzere devleti devlet yapan kurumlar ayrıca başta Türk ordusu, emniyet ve MİT olmak üzere itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Bu çizginin yurt içinden yurt dışına doğru yaptığı açılımın sonuçları yaşanmak üzeredir. 
Ortadoğu’da düşülen derin yalnızlık Kıbrıs konusunda tavan yapmıştır. Türkiye’de yaşanan E tipi ve F tipi kapışmasını fırsat bilen ABD Kıbrıs’ta sahneye çıkmıştır. Adaya ani bir ziyaret yapan Dışişleri Bakan yardımcısı Victoria Nuland önce KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile daha sonra da Rum Lider Anastasiadis görüşmüştür. Anlaşılan ABD, Kıbrıs’ta baskıları arttırarak sorunu kendince çözmenin peşime düşmüştür. Ankara ile görüşmeden yapılan bu ani Kıbrıs ziyareti Türkiye’nin garantör ülke sıfatının da atlanması demektir. 
Türkiye, salt içerde millet nezdinde değil uluslararası ilişkilerde “sıfır sorun”  derken sıfır itibar rütbesine düşürülmüştür. 
İşte bir odatv’nin haberi… 
Türkiye, Suriye politikasında büyük başarısızlık yaşarken ABD ve Rusya öncülüğünde toplanacak Cenevre 2 Konferansı’nda Türkiye dışlanırken Konferansa PKK katılmaktadır. 
Gelişmeyi PKK’dan bilgiler veren ve Washington’da yaşayan gazeteci Mutlu Civiroğlu şöyle aktarmıştır. 
“KDP ile PKK arasında görüşmeler ve ortaya çıkan atmosfer özellikle Rojava’da büyük sevinç yaratmış durumda. PKK ve KDP arasındaki mutabakata göre Rojava’yı olası Cenevre Konferansı’nda tek bir heyet Yüksek Konsey adına temsil edecek. Bu, aralarındaki farklılıklara rağmen Kürtlerin uluslararası önemli platformlarda bir araya gelebileceğini gösteriyor.” 
Bir paralel devlet de Ege’de… 
Gazeteci Ahmet Takan’ın Eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay ile yaptığı görüşmede öğrendikleri ise şöyledir. 
“Paralel devlet var mı? Evet var. Türkiye’nin bir kısım toprakları 2004 yılından beri işgal altında ve bu topraklar 10 yıldır paralel devlet; Yunanistan tarafından yönetiliyor. İzmir’in Koyun Adası ile Venedik Kayalıkları. Aydın’ın Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç  Adaları. Muğla’nın Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık Adaları ile Girit Adası’nın etrafındaki 5 Türk Adası, 2004 yılından beri tam 10 yıldır Yunanlı Vali ve Yunanlı Belediye Başkanları tarafından yönetilmektedir.”  
Ergenekon tertibiyle başlayan ve başta Balyoz davası olmak üzere kumpas davaların tümünde Deniz Kuvvetlerini hedefe oturtulmuştur.  
Tüm kumpas davalarda Deniz Kuvvetlerinin 40 Amirali ile çoğu sınıf birincisi deniz kurmay albay olan 400 subayı hedef alınmıştır. 09 Ekim 2013 tarihinde Yargıtay 9’uncu Dairesi’nin Balyoz kararı sonunda, toplam 37 karacıya karşılık 33’ü Amiral 134 denizcinin, ağır hapis cezaları alması “manidar” değil midir? Aynı Yargıtay’ın onayladığı I. Askeri Casusluk davasının 41 hükümlüsünün dörtte üçünün denizci olması, tertibin ne denli derin bir stratejiyle yapıldığını göstermektedir. 
Balyoz’un ilk tutuklamalarından, (24 Şubat 2010) üç ay önce yayımlanan AB Türkiye İlerleme Raporu’nda, yer alan “Deniz Kuvvetleri Doğu Akdeniz’de Rumlar adına sismik araştırma yapan araştırma gemilerini rahatsız ediyor” ifadesi küresel çetelerin her şeyi nasıl önceden tasarlayarak, taammüden yaptıklarının işaretidir. 
Mavi Marmara’ya İsrail SAT komandoları çıkarken, Deniz Kuvvetlerinin İskenderun’daki en büyük kara birliğine PKK’nın yaptığı büyük çaplı bir baskının anlamı şu şekilde okunmalıdır. İsrail, Türk Hükümetine Doğu Akdeniz’den uzak dur mesajı vermiştir. 
Bu arada Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarına İsrail, Rum kesimi ve ABD şirketi üçgeninde el konurken Türkiye seyirci kalmıştır. Ordusuna düşman olanın yapacağı budur işte. 
İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, 13-14 Şubat 2014 tarihlerinde birleşik bir deniz tatbikatı yapacak olması ve tatbikata 40 İsrail savaş uçağının katılması son derece önemlidir. Tatbikatın tarihi ise ne tesadüf Balyoz kumpası toplu tutuklamalarının tam üçüncü yıldönümüne denk düşürülmüştür. 
E tipi ile F tipinin “kana kan” görüntülü, “cambaza bak” çatışmasında Güneydoğu’da oluşan PKK/KCK paralel devleti yanında Ege’de 2004’den beri adalarımızı işgal eden Yunan paralel devleti de kapı kulu medya ve majestelerinin muhalefeti sayesinde Türk milletinden saklanmaktadır. 
Paralel devlet cennetine dönüştürülen Türkiye’de Türk Devleti için kayıp ilanı vermek mi gerekiyor? 
Bütün bunların Anayasal suç olduğunu, eski bir ifadeyle “Anayasa’nın tağyir, tebdil ilga” edildiğini söylemek için hukukçu ve/veya siyaset bilimci olmaya gerek var mı dersiniz?