Tahtanın da odunun da taşın ve toprağın da akıllısından lazım bu topluma. Kullandığımız cep telefonlarından tutun da diz üstü bilgisayarlara kadar her şey fazlasıyla akıllı zaten. Şimdilerde Milli Eğitim Bakanlığının devreye sokacağı akıllı tahtalarla çocuklarımız acaba daha mı “tahta” yoksa daha mı “donanımlı” olacak bilemiyorum. Çünkü artık başarıyla teknolojik gelişmelerin ters orantılı olduğunu düşünmeye başladım.
İşte size konu başlıkları: YGS'de sınavı geçerli sayılan 1 milyon 648 bin 240 adaydan, 38 bin 269'u ''sıfır'' aldı… 8. sınıf SBS için başvuran 1 milyon 70 bin 445 öğrenciden 15 bin 931’i sınava girmedi. Yaklaşık 250 bin öğrenci yabancı dil testinden sıfır çekti…
Hatırlıyorum, bundan bir yedi veya sekiz yıl öncesine kadar şu andaki tabloya göre çok daha demokratik bir ortam vardı Türkiye’de... 1980 sonrasının ilk özel televizyonu Cem Uzan ve Ahmet Özal ortaklığıyla kurulmuştu. Bunu diğerleri izledi. Atv, Show, Art(Avrasya), Kanal B(Başkent TV), Kanal Türk(Tuncay Özkan) gibi kanallar bir anda çok sesliliği, tartışma programlarını, canlı haberleri de beraberinde getirdiler. Şimdi ne durumdalar? Susturuldular… Önce vergi memurları kapıya dayandırıldı, sonra TMSF devreye sokuldu ve AKP yandaşı kişilere veya yakın akrabalarına satıldılar. Artık çıt yok… Sadece Ulusal Kanal kaldı, bekliyoruz…
Bir taraftan “aptal dizilerle ve kadın programlarıyla” muhakeme yeteneğini kaybetmiş ve koyunlaştırılmış bir toplum oluşturulurken, diğer yandan akıllı tahtayı getirip çocuklarımıza mini bilgisayarlardan eğitim vereceğiz öyle mi? Kısacası kitaplar artık raflarda çürüyecek, bilgisayara yüklenmiş metal kitapları okutmaya çalışacağız ama bu da yetmeyecek sanıyorum. Çocuklar artık o kağıt kokularını duymadan yaşayacak, binlerce kitap meraklısı olan selüloz hastalarının bile ellerinin altından yavaşça çekilecek artık kitaplar…
Emperyalizmin insanları hep koyunlaştırdığını düşünürüm. Bir taraftan gençlerin ellerinin altında pahalı dokunmatik telefonlar varken, bunun ötesinde yan yana gelip bir sohbet etmeyi bile beceremiyorlar. Bunun yerine internet üzerinden chat yapıyorlar, yani insan sıcaklığını duymadan… Dünyanın bir yarısı teknolojik devrim yaşarken, diğer yarısı Afrika’da dakikalara endeksli yaşıyor ve açlıktan ölüyor… Evet, bugün Somali’ye yapılan yardımlar çok tartışılıyor ama fotoğraflardaki o çocukların gözlerine baktığınızda, bunları tartışamayacak kadar yorgun olduklarını görüyorsunuz. Dolayısıyla oraya bugün yardım edip, şayet yarın bu sisteme müdahale edemezsek, o yorgun gözleri hep göreceğiz demektir…
Diğer yandan kendi halkının başına çorap ören bir hükümet, artık neredeyse Türkiye’yi komşularıyla savaşın eşiğine getirmiş durumda… Bu nasıl bir dış politika anlayışıdır? Önce NATO’nun sömürgeci ülkeleriyle birleşip Libya’yı bombalatacaksınız ve iç savaşa hizmet edip binlerce sivilin ölümüne yol açacaksınız. Sonra da Suriye konusunda benzer tavırları sürdüreceksiniz. Hem de Müslüman, muhafazakar kimliğinizi kullanarak siyaset yaparak ve sömürgeci Hıristiyanlarla işbirliği yaparak.. Ve “sözde demokrasi” değil, hepsi de “petrol” için olan bu kirli savaşta, kötülerin yanında saf tutacaksınız… Ardından olayın üstünden aylar geçtikten sonra Mavi Marmara’da öldürülen Türk vatandaşları için İsrail’e bir tavır alma yoluna gideceksiniz ve bu arada faciadan bir hafta sonra İsrail’i OECD’ye utanmadan sokmanıza rağmen…
Günü geldiğinde, Kıbrıs Barış Harekatında Türkiye’ye askeri destek veren Kaddafi yönetimindeki Libya’dan özür dilenmelidir. NATO bombardımanında ölen Libyalılardan özür dilenmelidir. Fakat öngörüsüz yöneticiler bütün kuzey Afrika’yı cehenneme çevirip muhaliflere silah satan emperyalist vahşi batıyı koruduğu sürece, daha çok kanlar döküleceğini de biliyoruz… Bu arada ana muhalefet lideri Kemal KILIÇDAROĞLU da Libya konusunda AKP hükümetinin tavrını desteklediğini belirtmişken, şimdilerde hükümeti Suriye konusunda eleştiri bombardımanına tutuyor. Dilerim CHP, bu ne yaptığı belli olmayan genel başkandan bir an önce kurtulur…
Gelelim akıllı tahtaya; Dünya’da bu kadar aptalca iş varken birilerinin bunu akıl etmesi ne güzel! Demek ki tahtalar akıllı, insanlar makineleşmiş, ayakkabısı yırtık çocuklarımız da bilgisayar donanımlı olacak. Biz artık o kadar güçlü bir ülkeyiz ki binlerce sokak çocuğunu, yetimhanelerdeki yüz binlerce çocuğu da bulur ve onlara da birer akıllı tahta verebiliriz. Çünkü artık ülkemizdeki çocukların bütün sorunları bitti ve iş sadece teknolojik tulumu giydirmeye kaldı… Onları sevmeden, dokunmadan, öpmeden…