Bu yazıyı 17 Mart 2009 tarihinde kaleme almıştım. Günlerdir yapılan yayınlarda sanki Mustafa Kemal bu savaşta hiç bulunmamış, savaşın seyrini ve tarihin akışını değiştirecek o cesur kararını vermemiş gibi, Çanakkale’de yok sayılmasına gönlüm razı gelmedi. Malûm zihniyet, Çanakkale Savaşlarını, Osmanlı’nın son savaşı ve zaferi olarak nitelendirmekten bir türlü vazgeçmiyor. Sanki Çanakkale’den sonra vatan toprakları kurtulmuş, İstiklâl Savaşı hiç gerçekleşmemiş..!
Büyük devletler, Türk’ün kan akıtıp, can verdiği Çanakkale’den geçemediler. Ancak, “ecdadımız” diyerek öğündükleri padişah ve aveneleri, “Anadolu gitsin ama payitaht yani İstanbul bize yeter” düşüncesinden hareket ederek, vatanı masa başında teslim etmekten utanmadılar. Binlerce kefensiz şehidin üzerinde düşman postallarının gezinmesine duyarsız kaldılar. Ta ki İstiklâl Savaşı sonuçlanana, düşman İzmir’den denize dökülene kadar... 
Sonuç olarak, o ecdadın bugünkü torunları, her fırsatta hakaret ettikleri, eserlerini ve devrimlerini yerden yere vurdukları Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde, saltanat sürmeye devam ediyorlar. Hem de O’nun Meclisinin çatısı altında, milletin gözünün içine baka baka, etnik ve dinî ayrımcılık yaparak…
Zaferimizin 100. yılında yazıyı tekrar yayımlamak istedim. Unutulan ya da unutturulan gerçeklerin bir kez daha hatırlanması için…
*
Mustafa Kemal ATATÜRK tarih sahnesine ilk kez Çanakkale’de çıktı. 
     “19. TÜMEN sabah tatbikata çıkacaktı. Bu nedenle herkes erkenden uyanmıştı. Top sesleri duyulmaya başladı. Bir birlik, Arıburnu Koyu’nda gemiler görüldüğünü bildirdi. Kesin bilgi az sonra 9. Tümenden geldi: Düşman Arıburnu’na asker çıkarıyor. M. Kemal çok huzursuz oldu. Hatta telaşlandı. Arıburnu’na ha! Bu can alıcı noktaya niye asker çıkarırdı düşman? Kocabağ ile Kabatepe’yi ele geçirmek için. Eceabat ile Kilitbahir yolunu açmak için. Kesinlikle durdurulması gereken öldürücü bir hareketti bu. İzzettin Bey şimdiye kadar komutanını hiç böyle görmemişti. M. Kemal haritada Kocadağ’ı göstererek telaşının nedenini açıkladı: ‘Bu kütle Gelibolu Yarımadası’nın kilididir. Burası ele geçerse savaş daha başlamadan biter.’ M. Kemal şöyle düşündü: Çıkarmanın sürdüğü, düşmanın durdurulamayıp yayıldığı anlaşılıyor. Demek ki düşman kalabalık. Düşmanın kıyıda yerleşmesine ve yayılmasına izin verilemez, bu çok tehlikeli olur. Bu hareket bir taburla önlenemez.
     Emir beklemek vakit yitirmek olacaktı. Tarihin akışını değiştirecek olan kararı verdi: Tümen, ordu yedeği olduğu için iki alayını burada bırakacak, bir alayı ve bir dağ bataryasıyla Arıburnu’na yetişecek, bu tehlikeli hareketi önlemek için düşmana taarruz edecekti. Bu, inisiyatiften daha ileri bir tavır; ağır sorumluluğu olan ancak M. Kemal gibi birinin verebileceği bir karardı. Ordusunun yedeği olan bir alayı ile bir bataryasını kimseye danışmadan ve haber vermeden savaşa götürecekti. Suçlu görülerek mesleğinden uzaklaştırılabilir, hatta idam edilebilirdi. Bunları düşünmedi ya da önemsemedi. Tehlike her türlü kaygıdan daha önemliydi. Kolordu komutanına ve 9. Tümen komutanına göndermesi için İzzettin Bey’e iki kısa bilgi yazısı not ettirdi. 57. Alay tatbikata çıkmak için çorbasını içmiş, hazır bekliyordu. Toplanma yerine geldi. Biraz da gülümseyerek, ‘Arkadaşlar!’ dedi, ‘Bugün yine bir tatbikata gideceğiz. Fakat bugünkü düşman artık hayal değil gerçektir. Düşman Arıburnu’na çıkmış. En kısa yoldan Kocaçimen’i tutacağız.’ Genç yarbay başa geçti. Batı’ya hareket ettiler. Saat 07.45’ti.” (s.237-239)
     “Savaş çok sertleşmişti. 27. Alay’ın durumu Şefik Bey’i çok kaygılandırıyordu. Alayının, Arıburnu kesiminin ve Çanakkale Boğazı’nın bir kurtarıcıya ihtiyacı vardı. Bu çok sıkışık anda 9. Tümen’den bir haber geldi: 19. Tümen Komutanı Yarbay M. Kemal sabah 57. Alay’la birlikte Kocaçimen’e hareket etmişti. Yani, 27. Alay’ın sağ yanının gerisine. Şefik Bey bütün yüreği ile Allah’a hamdetti. Yalnız alayı değil, yalnız Arıburnu değil, Boğaz, dolayısıyla İstanbul kurtulmuştu.” (s.264)                                                     
     “Limon Von Sanders, izinsiz hareket eden M. Kemal’in ne korkunç bir felaketi önlediğini, kendisini bir gün içinde yenilen bir ordunun komutanı olmaktan kurtardığını unutmayacaktı.” (s.303)*
     Burada Turgut Özakman’ın Çanakkale Zaferi’ni anlattığı Diriliş isimli kitabından çok önemli bazı satırları aktarmaya çalıştım. Elbette 685 sayfadan oluşan bu hacimli eserin her satırı çok önemli. Herkesin mutlaka okuması ve gerçekleri öğrenmesi gerek. Bugün o malûm zihniyetin anlattığı Çanakkale Zaferi’nde Mustafa Kemal yok sayılıyor. Hurafelerle gençlerin beyinleri yıkanıyor. Gelibolu Yarımadası’na düzenlenen bazı turlarda Çanakkale Savaşları’nı; kendilerini rehber (!) olarak tanımlayan bazı kişiler, gökten Ebabil kuşlarının attığı taşlardan tutun da, denizin üzerini kaplayan ilahî sislere kadar pek çok tabiatüstü olayla anlatmaya çalışıyorlar.
    Çanakkale Zaferi’nin sonucu tarihi değiştirmiştir. Bu sonucun en büyük nedeni; Mustafa Kemal’in eşsiz sezgileri, cesareti ve üstün komutanlık başarısıdır. Ve bir dakika sonra öleceğini bile bile ölüme atılan o benzersiz şehitlerin vatan sevdası ve iman gücüdür.
      Çanakkale Zaferi’ni anlatan sergilerden Mustafa Kemal’i çıkartmak, onbinlerce tarihî belge ve bilgiye ihanet etmektir. Çanakkale Zaferi, Alman komutanların beceriksizliği yüzünden binlerce vatan evladını toprağa gömen bu milletin, yabancılar tarafından da asla ve asla yönetilemeyeceğini çok iyi anlatmaktadır.                                     

       Çanakkale’nin muhteşem sayfalarından Mustafa Kemal’i çıkartmaya, O’nun tarihi değiştiren rolünü ve kararını yok saymaya kimsenin gücü yetmeyecektir.
     Yazıyı yine Turgut Özakman’ın satırlarıyla bitiriyorum:
     “Tarih son kez uyarıyor: Uyuma ey Türk! Dirliğin, birliğin, dilin, benliğin, tarihin, yurdun, adın bir kez daha giderse, bir daha hiçbiri geri dönmez.”
     Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile tüm şehitlerimize, ebediyete intikâl eden gazilerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Vatan size minnettardır…
18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi’nin 100. yıldönümü ulusumuza kutlu olsun.